ABD, iyice “baydın”!

15 Temmuz darbe girişimini arkasında ABD vardır; Demokratlar değil… Ya da Cumhuriyetçiler bize S-400 veren adres değil. Libya, Suriye ve Karabağ’da alınan mesafe ise kuşkusuz ABD’ye rağmen alınan mesafedir. Ancak bu, sistem veya çıkar raylarına ilişkin değil, raylar üzerinde giden vagon hikâyeleri ile ilgilidir.

DEVLETLERARASINDA ilişkiler iki paralel ray üzere yürür: Sistem rayı ile çıkar rayı…

Osmanlı’nın Dünya Savaş(lar)ını kaybetmesinden sonra, ABD-Türkiye ilişkilerinin rayında gitmesi için müesses nizâmın/sistemin ABD’ye bütünleşik bağımlı ve çıkar ilişkisinin de ABD çıkarlarına hizmetin karşılığında “hizmet sadakası/zekâtı” formatında kurulduğunu biliyor ve yaşıyoruz.

Türkiye’nin ABD ile ilişkisinin rayında gitmesi her zaman ve her koşulda bu formatta oluşmuştur.

Rayların ve rutinin dışına çıkma çabalarının “darbe” ile hizaya gelişlerine onlarca örnek verebiliriz.

Bu bağlamda Türkiye aydınlarının, bürokratlarının ve iş dünyasının demokrasi, kapitalizm ve sekülerizm gibi felsefî bir altyapıyla da bütünleyerek bu ilişkiyi hem olumladıklarını, hem de her şeyin rayında gitmesi için gerektiğinde darbenin de davetçisi olduklarını biliyoruz.

Dolayısıyla ABD karşıtlığı ve hattâ düşmanlığı üzere bir politikanın ve arayışın bu topraklarda sonuç alması, bir “hesaplanmayan risk” tadında olur. Ki bu, “imkân dışı”dır.

Bunun anlamı şudur: Türkiye sistemi, doğası gereği “Amerikanlı”dır. Dikkat ediniz, “Amerikalı” veya “Amerikancı” demiyorum!

Nitekim Trump döneminde FETÖ ve PKK desteği konusunda hiçbir gelişmenin olmaması da bu kurulu ilişkinin kalıcılığına işârettir.

Peki, Erdoğan döneminde olup bitenleri nereye oturtacağız?

Erdoğan, ilişkileri rayından çıkarmıyor, rayın üzerinde yürütülen çıkarlarda elini güçlendirerek pazarlığa oturuyor!

Erdoğan’ın “ABD’li Türkiye” formatına yönelik provokatif hiçbir projesi olmadı. Erdoğan şunun farkında: Yeni Türkiye finalde “ABD’li” sıfatından kurtulacaksa, bunun için dünya dengelerinin ve iç politika şartlarının olgunlaşması gerekiyor. Ancak bu şartların oluştuğuna dair bir iklim henüz yok.

Hattâ Gelecek ve de DEVA Partisi’nin kuruluş orijininde de, “Biz bu şartları görmüyoruz ve şartların oluşmasında bir rolümüz de yok, bu bir Erdoğan hayâli!” ispiyonlaması var.

Rusya, İran, Çin ve Türk cumhuriyetleri eksenli dünya ise Erdoğan tarafından “Amerikancı olmam!” duruşuna tanıklık için bir politik bant görevi görmektedir. Değilse, Türkiye-ABD ilişkilerinde “sistem ve çıkar” kodlarında bir değişim ve dönüşüm söz konusu değildir.

Hattâ bu konuda Erdoğan’ın yalnızlığından söz açmak bile mümkün!

Bu çerçevede “Trump mu, Baydın mı?” etrafındaki analizlerin hepsi “karavana analiz” hükmündedir.

Trump yerine Biden gelince, sanki bir “ABD-Türkiye Savaşı” çıkacakmış gibi vehimler üretmek, sadece sosyal medya ataklarından ibârettir.

Kuşkusuz Erdoğan ve politikaları, “raylarda giden konfor” yerine “Raylarda giden/yürütülen işlerde sorunlar var” mesajı verecek kadar pazarlıkçı ve direnici tarza sahip. Yani politik algı yönetiminde Erdoğan kalıba veya hizaya gelir değil!

15 Temmuz darbe girişimini arkasında ABD vardır; Demokratlar değil… Ya da Cumhuriyetçiler bize S-400 veren adres değil. Libya, Suriye ve Karabağ’da alınan mesafe ise kuşkusuz ABD’ye rağmen alınan mesafedir. Ancak bu, sistem veya çıkar raylarına ilişkin değil, raylar üzerinde giden vagon hikâyeleri ile ilgilidir.

Konuya devam edeceğiz…