ABD için kim endişeli?

Tüm dünyanın gündeminde ABD’deki olaylar yer almışken, Türkiye’nin bu ve benzeri bâdireleri birçok kez yaşamış ve atlatmış olmasının toplumumuza verdiği bir özgüven var. Türkiye’ye sözde demokrasi getirmesi için umudunu ABD’ye bağlayan bazı odakların orada yaşananlar karşısında ölü taklidi yapmaları ve sessizliğe gömülmeleri de ayrıca not edilmesi gereken bir durum.

ABD seçim sonuçları üzerine tartışmalar devam ediyor. Henüz seçim sonuçlarının kesinleşmediği ve itiraz süreci devam eden yerler var. Mevcût Başkan Trump ile taraftarlarının 3 Kasım’daki seçim sonuçlarını tanımadıklarına dair açıklamaları da vaki…

6 Ocak 2020 günü yaşanan olaylarda Trump taraftarlarının Washington’da Kongre binasını nasıl işgal ettiklerini, senatörlerin ve binadakilerin nasıl binadan tahliye edildiklerini ve kaçtıklarını hep beraber TV’lerden canlı olarak izledik.

ABD Kongre binasının 1814 yılından bu yana ilk kez işgal edildiğini söyleyen ajanslar, göstericilerin elinde ABD İç Savaşı’ndaki taraflardan biri olan Konfederasyon bayrağını taşıdıklarına dikkat çekiyorlar.

Bu olaylar esnasında Washington’da sokağa çıkma yasağı ilân edildi ve polis müdahalesi ile en az dört kişinin öldüğü, 14’ü polis olan 52 kişinin yaralandığı açıklandı. Diğer yandan da Ulusal Muhafızlar göreve çağırıldı. En sonunda Trump’un göstericileri barışçıl davranmaya ve binayı boşaltmaya davet etmesi bile pek yeterli olmadı.

Tüm bu olaylar esnasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüleri, ABD’de yaşanan olaylardan duyulan endişeyi dile getirerek taraflara itidâl çağrısı yaptı. Ayrıca ABD’deki Türk vatandaşlarının da kalabalıktan uzak durmaları ve güvenli yerlerde kalmaları yönünde çağrılar yapıldı. Türkiye’nin itidâl çağrısını Amerikan haber kanalları haberlerinde canlı yayında paylaşarak gündeme getirdi. Türkiye dâhil birçok ülke, ABD’de demokratik kuralların işlemesi yönündeki beklentilerini dile getirerek en kısa zamanda tarafların barışçıl şekilde uzlaşması dileklerini dile getirdiler.

***

Buraya kadar bahsettiklerimi, hattâ daha fazlasını zaten hepimiz haberlerden ve sosyal medyadan görüp izledik. Bir taraftan olayları dalgaya alanlar da oldu meselâ. ABD’deki olayları, Boğaziçi Üniversitesine rektör atanmasına yönelik bir kesimin tepkilerini gündemden düşürmek için Türkiye’nin çıkardığını söyleyerek ironi yapanlar kadar, “Türkiye’deki 15 Temmuz darbesini bilgisayar oyunu sandık” diyen Joe Biden için “Bizde ABD’de olanları Hollywood filmi sandık” diyerek nispet yapanlar da oldu.

Tabiî bu ve benzeri olayların ABD’de yaşanmasından dünya genelinde son derece keyif alan ülke ve toplumlar olduğu kadar, kendi iktidarını ya da varlığını ABD desteğine bağlayan bazı Orta Doğu ülkesi yönetimleri de endişe içinde izlemiş olmalılar. Gücünü kendi toplumundan almayan, iktidarını halkına dayandırmayan, yerel ve bölgesel anlamdaki politik konumlanmasını ABD ya da başka bir gücün gölgesinde kurgulayan tüm devletler, ABD’deki olayları endişeyle izliyor.

Ancak Türkiye gibi kendi politikalarını kendi gücüne dayandıran devletler, iktidarlarını toplumsal destekle sürdüren demokratik ülkeler, nispeten daha rahat olmakla beraber, küresel güç sisteminde ABD’nin içe kapanarak bir boşluk yaratması ihtimâlinin başka aktörler arasında yeni kavgaları başlatacağını görüyorlar.

Artık ABD’de sular ne zaman durulur ve yeni Başkan Biden, ABD’deki bu toplumsal bölünmeyi nasıl durdurur, bilinmez. Bu durumun kolay kolay yatışmayacağı, Biden’in zor bir siyasal iklimde başkanlık yapacağı ve ABD’nin iç meselelerle daha çok enerji kaybedeceği, hattâ iç savaş endişesinin hiç azımsanmayacak seviyede olduğu, sıkça dile getirilen başlıklar.

Açıkçası ABD ya da Amerikan halkı için üzülecek insan bulmak kolay olmayabilir. Dünya ülkeleri ve toplumlarındaki asıl endişe, ABD ya da Amerikalıların hâlinden ziyâde, küresel aktör olan ABD’nin güç kaybetmesinin doğuracağı belirsizlik ve çatışma alanlarının neler olacağına yönelik endişeler. Yani ABD çökerse, dünya sahnesinden çekilirse, dünya kimlerin eline kalır, gelen gideni aratır mı?

“Nasıl bir dünya düzeni ortaya çıkar?” endişesi hâkim dünyada bugün.

Bu anlamda kısmen rahat ülkelerden biri olduğumuzu düşünüyorum. Neden öyle düşündüğümü birkaç başlık ile açıklamak gerekirse…

1-Dünyanın en tecrübeli liderlerinden biri olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanımız olması…

2-Son derece zorlu bir coğrafyada, yıllardır terör başta olmak üzere birçok çatışma ile mücadele eden son derece tecrübeli, diri ve yetkin bir ordumuzun varlığı…

3- Arap Baharı, Turuncu Devrim, Gezi Olayları, Hendek Olayları, 15 Temmuz darbe girişimi gibi birçok önemli kaosu içte ve dışta yaşamış, gözlem ve tecrübe etmiş bir toplumsal hâfıza varlığı…

4-Avrupa Birliği, Rusya, Afrika, Çin ve Türk dünyası dâhil, bölgesel ve küresel anlamda birçok ittifakı kurabilen ve denge konumunda olan kilit ülke olmamız…

5-Üretim gücü olarak birçok alanda kendi kendine yetebilen bir Türkiye olarak güçlü bir yeterlilik yapısı olması…

Bunun gibi önemli avantajlarımızdan dolayı yeni bir dünya düzeni kurulacaksa, söyleyecek sözü olan ve rol üstlenme gücü olan birkaç ülkeden biriyiz.

Tüm dünyanın gündeminde ABD’deki olaylar yer almışken, Türkiye’nin bu ve benzeri bâdireleri birçok kez yaşamış ve atlatmış olmasının toplumumuza verdiği bir özgüven var. Türkiye’ye sözde demokrasi getirmesi için umudunu ABD’ye bağlayan bazı odakların orada yaşananlar karşısında ölü taklidi yapmaları ve sessizliğe gömülmeleri de ayrıca not edilmesi gereken bir durum.

Velhasıl, ABD’deki iç siyasal dinamiklerin dengeye kavuşması için başka ülkelerden yardımını beklemesi nasıl gerçekçi gelmiyorsa, kendi ülkemiz için de böyle hissetmek zorundayız. Herhangi bir ülkenin ABD’nin iyiliği için müdahale etmeye kalkması fikrini ne kadar garip buluyorsanız, aynı garâbeti kendi ülkeniz için de hissetmelisiniz!

“Dünya 5’ten büyüktür!” diyen bir liderliği olan Türkiye’nin, geleceğin dünyasında hak ettiği rolü alacağına her birimiz içten inanmalıyız. Çünkü dünya dengelerindeki değişim, beklenenden çok daha hızlı ilerliyor; izlemek ve hazır olmak zorundayız.