HERKES
Rusların Osmanlı Devleti’ni yıkarak Boğazları ele geçirmek istediğini biliyordu.
Rus istekleri İngiltere’nin Akdeniz egemenliğini tehlikeye düşürdüğünden, İngiltere,
Osmanlı Devleti’nin doğal müttefiki gibi görünüyordu. Gerçekten de 19. yüzyılın
son çeyreğine kadar İngiltere, Rusya’ya karşı hep Osmanlı Devleti’nin yanında
yer aldı.
19. yüzyılın dünya siyaseti
açısından en önemli olayı hiç kuşkusuz Alman Birliği’nin kurulmasıdır. Almanlar
şaşılacak kadar kısa sürede deniz ve kara kuvvetlerini geliştirip Batı’nın en
güçlü endüstri ülkesine sahip olmuşlardı. Haydarpaşa-Bağdat demiryolunu yaparak
Süveyş’e inmeyi düşünen Almanya, İngiliz pazarlarını ve sömürge yollarını ciddî
biçimde tehdit ediyordu. Bu amansız rekabette Osmanlı Devleti ise İngiltere’den
yüz çevirerek Almanya’nın yanında yer almıştı. İngiltere Almanya’yı Rusya’dan
daha tehlikeli bulduğundan Ruslar ve Fransızlarla anlaşarak Almanya’ya karşı
askerî bir ittifak oluşturdu. Bu arada bazı şartlarla Rusya’yı da Osmanlı Devleti’ne
karşı izleyeceği politikada serbest bıraktı.
Böylece Rus istekleri
karşısında Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaya dayanan iki yüz
yıllık İngiliz politikası 1871’den sonra değişmeye başladı. Ruslar Osmanlılara
savaş açmak için bahane arıyorlardı. 1828’de Türkmençay Antlaşması ile Rus
kontrolüne giren Türk bölgelerinde çok ağır baskılar uygulanmaktaydı. Müslüman
halk dinî inanç ve geleneklerini yerine getiremiyordu. İbadet etme, sünnet olma
ve İslâmî esaslara göre ölü gömme gibi konularda halk üzerindeki baskılar
giderek dayanılmaz boyutlara ulaşıyordu.
İşte Mihrali Bey’in
hikâyesi bu yıllarda başlar!
Mihrali, Tiflis’te doğmuş
Müslüman bir Türk’tü. Babası öldüğü zaman onun Türk ve İslâm geleneklerine göre
gömülmesine izin verilmedi. Ruslar cenazeyi Hıristiyan usûlüne göre Hıristiyan
mezarlığına gömdüler. Bu olaya çok kızan Mihrali, bir gece herkes çekildikten
sonra mezarlığa giderek babasının cesedini çıkardı. Kendisine engel olmaya
çalışan mezarlık bekçilerini de öldürerek babasını götürüp İslâmî usûllere göre
bir Müslüman mezarlığına gömdü. Bundan sonra hayatının geri kalan kısmını kanun
kaçağı olarak yaşamaya başladı. Kendisini takip eden Rus güvenlik güçleriyle
birçok çatışmaya girdi. Her seferinde düşmanlarına ağır kayıplar verdirerek
kaçmayı başardı. Çok sıkıştığı zamanlar sınırı geçerek Osmanlı topraklarına
girer, Arpaçay ve Çıldır’daki Türk köylerinde saklanırdı.
Çok geçmeden Rus hükûmeti,
Osmanlı Devleti’nden sınırdaki Türk köylerinde saklanan eşkıyaların teslim edilmesini
istedi. Osmanlı Devleti bunlardan bazılarını tutuklayıp Rusya’ya teslim ederken,
Mihrali, devlet güçleriyle çatışmaya girerek birkaç er ve subayı öldürüp
kaçmayı başardı. Onu artık Osmanlı da arıyordu. O ise bazen Rusya, bazen de
Anadolu’ya geçerek hayatını bu şekilde sürdürmeye çalışıyordu.
Bir gün İstanbul’da
bulunan Rus Konsolosu, Şoregel kazası yöneticilerinin Mihrali’ye yataklık
ettiğini söyleyerek Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başladı. İstanbul, kısa
bir araştırma yaptırarak konsolosun söylediklerinin doğru olduğunu öğrenince Şoregel
Kaymakamı’na Mihrali’yi yakalama görevini verdi. Kaymakamın güçleriyle Mihrali
arasındaki çatışmada Şoregel Encümen Azası Garip Ağa ile bir subay ölürken
Mihrali de ağır yaralı olarak yakalandı.
Mihrali, kendisini sorguya
çeken yargıçların hiçbir sorusuna cevap vermedi. Fakat mahkeme, şahitleri
dinledikten sonra onun idamına karar verdi. Kars Mahkemesi’nin bu kararını
Erzurum’daki Divan-ı Temyiz ve İstanbul’daki Mahkemey-i Temyiz de onayladı.
İnfazın gerçekleşmesi için Padişah’ın onayı gerekiyordu. Bu nedenle karar
Yıldız Sarayı’na havale edildi.
İdam kararının onaylanması için geçen sürede Mihrali, Kars Hapishanesi’nde zincire vurularak tutuluyordu. Bu arada almış olduğu kurşun yaralarının tedavi edilmesine karşı çıktı. Hükûmetin kendisini zehirleyeceğini düşünüyordu. Halk hekimlerinden öğrendiği geleneksel ilaçlarını kullanarak yaralarını tedavi ederken diğer mahkûmlarla da dostluk ve arkadaşlığını ilerletti.
Bir gün kocasını ziyarete
gelirken yemek getiren bir kadını ikna ederek kendisine bir eğe getirtmeyi
başardı. Eğe ile zincirleri kesen Mihrali, arkadaşlarının da yardımıyla
hapishane duvarının altına bir tünel kazmayı başardı.
Mihrali bundan sonra sinema
filmlerini aratmayacak derecede inanılmaz bir plânı uygulamaya başladı. Plâna
göre hapishane kapılarındaki demir parmaklıklar açılır açılmaz tüm mahkûmlar kaçmak
için oraya hücum edecek, bu beklenmedik olay nöbetçilerde şaşkınlık ve panik
yaratacağından, karmaşanın arasından yaralı Mihrali de bu tüneli kullanarak
kaçacaktı. Herkes bu plânın tutacağına inanıyordu.
Sonunda plân uygulamaya
konuldu. Bir gün mahkûmlar, aralanmakta olan demir parmaklıklı kapılara
saldırdılar. Böylece askerlerle aralarında kıyasıya bir kavga başladı. Açılan
ateş sonucunda birkaç mahkûm vurularak yaralandı. Yaklaşık bir saatlik
karışıklıktan sonra güvenlik güçleri duruma hâkim oldular. Bu arada Mihrali de
arka duvarda açtığı bir delikten kaçarak rastladığı bir ot yığınının içine
girerek saklandı.
İki gün burada kalan
Mihrali, araştırmaların gevşediğine kanaat getirince saklandığı yerden kaçarak
Şoregel’e gelip oradaki Türk köylerinden at, yiyecek ve silah alarak kendisine
yardım etmek isteyen gençlerle birlikte Rusya’ya geçti. Fakat orada da arandığı
için arkadaşlarıyla birlikte dağlarda yaşamaya başladı.
Bu yıllarda Ruslar,
Osmanlı Devleti’ne savaş açma hazırlığı içindeydi. Rus hükûmeti, savaşa katılmaları
için kendi tebaası Türkleri de askere çağırdı. Bununla da kalmayarak, savaşta
Rus tarafında çarpışırlarsa bütün eşkıyaların affedileceklerini ilan etti. Bu
durumdan memnun kalan Mihrali, köylere inerek halk arasından gönüllü asker
toplamaya başladı. Kısa sürede yüze yakın asker toplamıştı. Bu arada
arkadaşlarından birini gizlice Osmanlı Devleti’nin Anadolu Orduları Başkomutanı
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın yanına gönderdi. Haberci komutana, “eğer Osmanlı
Devleti kendilerini affederse savaşta Osmanlı saflarında çarpışacaklarını”
söyledi.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa
durumu hemen telgrafla İstanbul’a bildirdi. Aldığı olumlu cevap üzerine Mihrali
ve adamları Rusya’yı terk ederek Anadolu’ya geldiler.
Takvim, 28 Nisan 1877’yi
gösteriyordu. Loris Melikof komutasındaki Rus birlikleri Arpaçay üzerinden
Kars’a yaklaşarak şehri sıkı kuşatmaya aldılar. Bu sırada Zivin yakınlarındaki
bir fırkamızın düşmanla çarpışması, Karslıların tek umut kaynağıydı. Zivin’de
muharebeler sürerken, Rus ordusunun bir başka koldan Zaim köyü yakınlarına
gelerek şehri topa tutması halkta büyük bir panik yarattı. Düşman kumandanı
Melikof, Kars Kumandanı Hüseyin Hami Paşa’ya haber göndererek teslim olmasını
istedi. Fakat Melikof’un bu teklifi şiddetle reddedildi.
Askerlerin yanında
sivillerin de katıldığı bu savaşta Kars’ta yiyecek sıkıntısı baş göstermişti.
İşte bu sırada sahneye çıkan Mihrali Bey, elli atlı ile kuşatma hattını yararak
düşman ordugâhına getirilmekte olan erzak arabalarına el koyduğu gibi,
karşılaştığı bir Rus bölüğünü de bozguna uğratarak binlerce baş canlı hayvan
sürüsünü Kars’a sokmayı başardı. Mihrali’nin bu hareketi Karslılar için büyük
bir moral kaynağı olmuştu. Onun bu başarısından dolayı rütbesi binbaşılığa yükseltildi.
Artık beş yüz kişiyi komuta ediyordu.
Savaş bütün şiddetiyle
devam ederken, 21 Haziran 1877’de Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Halıyazı ve Yahniler’de
Rusları büyük bir bozguna uğrattı. Ruslar geri çekilirken, Ahmet Muhtar Paşa da
Kars’a yaklaşık 10 kilometre mesafedeki Çivlikaya’ya gelerek bir süre burada
kaldıktan sonra Bozkale yolunu izleyerek Şoregel’e geldi. 18 Temmuz 1877’de,
Başgedikler köyü yakınlarındaki Rus birliklerini bozguna uğratıp Kızıltepe’yi
ele geçiren Kaptan Mehmet Paşa’yla buluştu.
Rus ordusu, yenilmesine rağmen devamlı takviye alıyordu. Fakat Türk birliklerine hiçbir yerden yardım gelmediği gibi, üstelik erzak sıkıntısı da çekiyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin birinde Başkomutan Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mihrali Bey’e Ardahan’a bir keşif yapma görevi verdi.
Binbaşı Mihrali Bey, bin
kadar atlıyla hareket ederek Göle’nin Demirkapı köyüne geldi. Burada
karşılaştığı bir Rus alayını bozarak dağıttığı gibi, ileri harekâtı sürdürerek
rastladığı ağır silahlarla donatılmış bir Rus taburuna da zekice pusu kurdu.
Adamlarının yüz kadarını
bulundukları bölgede uygun yerlere sakladıktan sonra kendisi ve atlıları da
geriye doğru kaçmaya başladı. Düşmansa onların korkarak kaçtıklarını
düşündüğünden takibe başladı. Uygun bir mesafeye gelince Mihrali ve atlıları
aniden geri dönerek düşmanı ateş altına alırken, geride saklanan atlılar da
siperden çıkarak ateşe başladılar. Böylece iki ateş arasında kalan düşman
bozguna uğrayarak çok büyük kayıplar verdi. Düşman yüzlerce ölü ve yaralı
verirken, Mihrali’nin güçleri yalnızca iki şehit, iki yaralı vermişti. Bu
inanılmaz zafer, Başkomutanlık Karargâhı’nda ve Kars’ta günlerce konuşularak
halk ve askere büyük moral kaynağı olmuştu.
Her şeye rağmen Osmanlı
Devleti uzun vadede 93 Savaşı’nı kaybederek şartları çok ağır Berlin Antlaşması’nı
imzalamak zorunda kalmıştı. Bu savaştan sonra Kars’ta kırk yıl sürecek esaret
dönemi başlarken, Mihrali Bey de Sivas’a yerleşip 40. Hamidiye Süvari Alayı Komutanlığına
getirildi. Artık ona herkes “Albay Mihrali Bey” diyordu. Bu yıllarda İngilizlerin
kışkırtması ile ayaklanan Arap aşiretlerinin isyanlarını bastırmak göreviyle
Yemen’e hareket etti. Burada yaptığı savaşların birinde şehitler kervanına
katılırken, Kars’ın Susuz kazasından Ozan Sadık, onun yaşamını şu mısralarla
ölümsüzleştirdi:
“Ey ağalar beyler, bizim ellerde/ Goçaklıktan yana biriydi
Mehrali/ Cahallık eyleyip dağlarda gezdi/ Epey zaman gaçak durdu Mehrali.
İptida gözünden düştü devletin/ Sonra göze girip buldu
rağbetin/ Cihanı tuttu şah-ı şevketin/ Bir eşsiz namıdar erdi Mehrali.
Kan gavga kopanda Kars’ın başına/ Dört beş yüz atlıyı
yığdı peşine/ Doksan üçte baktı yurdun işine/ Moskof cengine girdi Mehrali.
Muhtar Paşa kıydı ana nişanı/ Başladı dökmeye huni
düşmanı/ Şanı tuttu bütün Kazakistan’ı/ Kaçaklardan düzdü ordu Mehrali.
Kumander Kazağı hep bidar etti/ Rahat yatmadı, Can
bizar etti/ Loris’de elinden el hazar etti/ Gece Karargâhlar yardı Mehrali.
Moskof ordusuna çok dehşet saldı/ Hareketlerin
keşfedip bildi/ Osmanlı askeri tedabir aldı/ Düşmana tuzağı kurdu Mehrali.”