93 Harbi’nin unutulmaz kahramanı: Mihrali Bey

Osmanlı Devleti uzun vadede 93 Savaşı’nı kaybederek şartları çok ağır Berlin Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu savaştan sonra Kars’ta kırk yıl sürecek esaret dönemi başlarken, Mihrali Bey de Sivas’a yerleşip 40. Hamidiye Süvari Alayı Komutanlığına getirildi. Artık ona herkes “Albay Mihrali Bey” diyordu.

HERKES Rusların Osmanlı Devleti’ni yıkarak Boğazları ele geçirmek istediğini biliyordu. Rus istekleri İngiltere’nin Akdeniz egemenliğini tehlikeye düşürdüğünden, İngiltere, Osmanlı Devleti’nin doğal müttefiki gibi görünüyordu. Gerçekten de 19. yüzyılın son çeyreğine kadar İngiltere, Rusya’ya karşı hep Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı.

19. yüzyılın dünya siyaseti açısından en önemli olayı hiç kuşkusuz Alman Birliği’nin kurulmasıdır. Almanlar şaşılacak kadar kısa sürede deniz ve kara kuvvetlerini geliştirip Batı’nın en güçlü endüstri ülkesine sahip olmuşlardı. Haydarpaşa-Bağdat demiryolunu yaparak Süveyş’e inmeyi düşünen Almanya, İngiliz pazarlarını ve sömürge yollarını ciddî biçimde tehdit ediyordu. Bu amansız rekabette Osmanlı Devleti ise İngiltere’den yüz çevirerek Almanya’nın yanında yer almıştı. İngiltere Almanya’yı Rusya’dan daha tehlikeli bulduğundan Ruslar ve Fransızlarla anlaşarak Almanya’ya karşı askerî bir ittifak oluşturdu. Bu arada bazı şartlarla Rusya’yı da Osmanlı Devleti’ne karşı izleyeceği politikada serbest bıraktı.

Böylece Rus istekleri karşısında Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaya dayanan iki yüz yıllık İngiliz politikası 1871’den sonra değişmeye başladı. Ruslar Osmanlılara savaş açmak için bahane arıyorlardı. 1828’de Türkmençay Antlaşması ile Rus kontrolüne giren Türk bölgelerinde çok ağır baskılar uygulanmaktaydı. Müslüman halk dinî inanç ve geleneklerini yerine getiremiyordu. İbadet etme, sünnet olma ve İslâmî esaslara göre ölü gömme gibi konularda halk üzerindeki baskılar giderek dayanılmaz boyutlara ulaşıyordu.

İşte Mihrali Bey’in hikâyesi bu yıllarda başlar!

Mihrali, Tiflis’te doğmuş Müslüman bir Türk’tü. Babası öldüğü zaman onun Türk ve İslâm geleneklerine göre gömülmesine izin verilmedi. Ruslar cenazeyi Hıristiyan usûlüne göre Hıristiyan mezarlığına gömdüler. Bu olaya çok kızan Mihrali, bir gece herkes çekildikten sonra mezarlığa giderek babasının cesedini çıkardı. Kendisine engel olmaya çalışan mezarlık bekçilerini de öldürerek babasını götürüp İslâmî usûllere göre bir Müslüman mezarlığına gömdü. Bundan sonra hayatının geri kalan kısmını kanun kaçağı olarak yaşamaya başladı. Kendisini takip eden Rus güvenlik güçleriyle birçok çatışmaya girdi. Her seferinde düşmanlarına ağır kayıplar verdirerek kaçmayı başardı. Çok sıkıştığı zamanlar sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girer, Arpaçay ve Çıldır’daki Türk köylerinde saklanırdı.

Çok geçmeden Rus hükûmeti, Osmanlı Devleti’nden sınırdaki Türk köylerinde saklanan eşkıyaların teslim edilmesini istedi. Osmanlı Devleti bunlardan bazılarını tutuklayıp Rusya’ya teslim ederken, Mihrali, devlet güçleriyle çatışmaya girerek birkaç er ve subayı öldürüp kaçmayı başardı. Onu artık Osmanlı da arıyordu. O ise bazen Rusya, bazen de Anadolu’ya geçerek hayatını bu şekilde sürdürmeye çalışıyordu.

Bir gün İstanbul’da bulunan Rus Konsolosu, Şoregel kazası yöneticilerinin Mihrali’ye yataklık ettiğini söyleyerek Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başladı. İstanbul, kısa bir araştırma yaptırarak konsolosun söylediklerinin doğru olduğunu öğrenince Şoregel Kaymakamı’na Mihrali’yi yakalama görevini verdi. Kaymakamın güçleriyle Mihrali arasındaki çatışmada Şoregel Encümen Azası Garip Ağa ile bir subay ölürken Mihrali de ağır yaralı olarak yakalandı.

Mihrali, kendisini sorguya çeken yargıçların hiçbir sorusuna cevap vermedi. Fakat mahkeme, şahitleri dinledikten sonra onun idamına karar verdi. Kars Mahkemesi’nin bu kararını Erzurum’daki Divan-ı Temyiz ve İstanbul’daki Mahkemey-i Temyiz de onayladı. İnfazın gerçekleşmesi için Padişah’ın onayı gerekiyordu. Bu nedenle karar Yıldız Sarayı’na havale edildi.

İdam kararının onaylanması için geçen sürede Mihrali, Kars Hapishanesi’nde zincire vurularak tutuluyordu. Bu arada almış olduğu kurşun yaralarının tedavi edilmesine karşı çıktı. Hükûmetin kendisini zehirleyeceğini düşünüyordu. Halk hekimlerinden öğrendiği geleneksel ilaçlarını kullanarak yaralarını tedavi ederken diğer mahkûmlarla da dostluk ve arkadaşlığını ilerletti.


Bir gün kocasını ziyarete gelirken yemek getiren bir kadını ikna ederek kendisine bir eğe getirtmeyi başardı. Eğe ile zincirleri kesen Mihrali, arkadaşlarının da yardımıyla hapishane duvarının altına bir tünel kazmayı başardı.

Mihrali bundan sonra sinema filmlerini aratmayacak derecede inanılmaz bir plânı uygulamaya başladı. Plâna göre hapishane kapılarındaki demir parmaklıklar açılır açılmaz tüm mahkûmlar kaçmak için oraya hücum edecek, bu beklenmedik olay nöbetçilerde şaşkınlık ve panik yaratacağından, karmaşanın arasından yaralı Mihrali de bu tüneli kullanarak kaçacaktı. Herkes bu plânın tutacağına inanıyordu.

Sonunda plân uygulamaya konuldu. Bir gün mahkûmlar, aralanmakta olan demir parmaklıklı kapılara saldırdılar. Böylece askerlerle aralarında kıyasıya bir kavga başladı. Açılan ateş sonucunda birkaç mahkûm vurularak yaralandı. Yaklaşık bir saatlik karışıklıktan sonra güvenlik güçleri duruma hâkim oldular. Bu arada Mihrali de arka duvarda açtığı bir delikten kaçarak rastladığı bir ot yığınının içine girerek saklandı.

İki gün burada kalan Mihrali, araştırmaların gevşediğine kanaat getirince saklandığı yerden kaçarak Şoregel’e gelip oradaki Türk köylerinden at, yiyecek ve silah alarak kendisine yardım etmek isteyen gençlerle birlikte Rusya’ya geçti. Fakat orada da arandığı için arkadaşlarıyla birlikte dağlarda yaşamaya başladı.

Bu yıllarda Ruslar, Osmanlı Devleti’ne savaş açma hazırlığı içindeydi. Rus hükûmeti, savaşa katılmaları için kendi tebaası Türkleri de askere çağırdı. Bununla da kalmayarak, savaşta Rus tarafında çarpışırlarsa bütün eşkıyaların affedileceklerini ilan etti. Bu durumdan memnun kalan Mihrali, köylere inerek halk arasından gönüllü asker toplamaya başladı. Kısa sürede yüze yakın asker toplamıştı. Bu arada arkadaşlarından birini gizlice Osmanlı Devleti’nin Anadolu Orduları Başkomutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın yanına gönderdi. Haberci komutana, “eğer Osmanlı Devleti kendilerini affederse savaşta Osmanlı saflarında çarpışacaklarını” söyledi.

Gazi Ahmet Muhtar Paşa durumu hemen telgrafla İstanbul’a bildirdi. Aldığı olumlu cevap üzerine Mihrali ve adamları Rusya’yı terk ederek Anadolu’ya geldiler.

Takvim, 28 Nisan 1877’yi gösteriyordu. Loris Melikof komutasındaki Rus birlikleri Arpaçay üzerinden Kars’a yaklaşarak şehri sıkı kuşatmaya aldılar. Bu sırada Zivin yakınlarındaki bir fırkamızın düşmanla çarpışması, Karslıların tek umut kaynağıydı. Zivin’de muharebeler sürerken, Rus ordusunun bir başka koldan Zaim köyü yakınlarına gelerek şehri topa tutması halkta büyük bir panik yarattı. Düşman kumandanı Melikof, Kars Kumandanı Hüseyin Hami Paşa’ya haber göndererek teslim olmasını istedi. Fakat Melikof’un bu teklifi şiddetle reddedildi.

Askerlerin yanında sivillerin de katıldığı bu savaşta Kars’ta yiyecek sıkıntısı baş göstermişti. İşte bu sırada sahneye çıkan Mihrali Bey, elli atlı ile kuşatma hattını yararak düşman ordugâhına getirilmekte olan erzak arabalarına el koyduğu gibi, karşılaştığı bir Rus bölüğünü de bozguna uğratarak binlerce baş canlı hayvan sürüsünü Kars’a sokmayı başardı. Mihrali’nin bu hareketi Karslılar için büyük bir moral kaynağı olmuştu. Onun bu başarısından dolayı rütbesi binbaşılığa yükseltildi. Artık beş yüz kişiyi komuta ediyordu.

Savaş bütün şiddetiyle devam ederken, 21 Haziran 1877’de Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Halıyazı ve Yahniler’de Rusları büyük bir bozguna uğrattı. Ruslar geri çekilirken, Ahmet Muhtar Paşa da Kars’a yaklaşık 10 kilometre mesafedeki Çivlikaya’ya gelerek bir süre burada kaldıktan sonra Bozkale yolunu izleyerek Şoregel’e geldi. 18 Temmuz 1877’de, Başgedikler köyü yakınlarındaki Rus birliklerini bozguna uğratıp Kızıltepe’yi ele geçiren Kaptan Mehmet Paşa’yla buluştu.

Rus ordusu, yenilmesine rağmen devamlı takviye alıyordu. Fakat Türk birliklerine hiçbir yerden yardım gelmediği gibi, üstelik erzak sıkıntısı da çekiyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin birinde Başkomutan Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Mihrali Bey’e Ardahan’a bir keşif yapma görevi verdi.

Binbaşı Mihrali Bey, bin kadar atlıyla hareket ederek Göle’nin Demirkapı köyüne geldi. Burada karşılaştığı bir Rus alayını bozarak dağıttığı gibi, ileri harekâtı sürdürerek rastladığı ağır silahlarla donatılmış bir Rus taburuna da zekice pusu kurdu.

Adamlarının yüz kadarını bulundukları bölgede uygun yerlere sakladıktan sonra kendisi ve atlıları da geriye doğru kaçmaya başladı. Düşmansa onların korkarak kaçtıklarını düşündüğünden takibe başladı. Uygun bir mesafeye gelince Mihrali ve atlıları aniden geri dönerek düşmanı ateş altına alırken, geride saklanan atlılar da siperden çıkarak ateşe başladılar. Böylece iki ateş arasında kalan düşman bozguna uğrayarak çok büyük kayıplar verdi. Düşman yüzlerce ölü ve yaralı verirken, Mihrali’nin güçleri yalnızca iki şehit, iki yaralı vermişti. Bu inanılmaz zafer, Başkomutanlık Karargâhı’nda ve Kars’ta günlerce konuşularak halk ve askere büyük moral kaynağı olmuştu.

Her şeye rağmen Osmanlı Devleti uzun vadede 93 Savaşı’nı kaybederek şartları çok ağır Berlin Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu savaştan sonra Kars’ta kırk yıl sürecek esaret dönemi başlarken, Mihrali Bey de Sivas’a yerleşip 40. Hamidiye Süvari Alayı Komutanlığına getirildi. Artık ona herkes “Albay Mihrali Bey” diyordu. Bu yıllarda İngilizlerin kışkırtması ile ayaklanan Arap aşiretlerinin isyanlarını bastırmak göreviyle Yemen’e hareket etti. Burada yaptığı savaşların birinde şehitler kervanına katılırken, Kars’ın Susuz kazasından Ozan Sadık, onun yaşamını şu mısralarla ölümsüzleştirdi:

“Ey ağalar beyler, bizim ellerde/ Goçaklıktan yana biriydi Mehrali/ Cahallık eyleyip dağlarda gezdi/ Epey zaman gaçak durdu Mehrali.

İptida gözünden düştü devletin/ Sonra göze girip buldu rağbetin/ Cihanı tuttu şah-ı şevketin/ Bir eşsiz namıdar erdi Mehrali.

Kan gavga kopanda Kars’ın başına/ Dört beş yüz atlıyı yığdı peşine/ Doksan üçte baktı yurdun işine/ Moskof cengine girdi Mehrali.

Muhtar Paşa kıydı ana nişanı/ Başladı dökmeye huni düşmanı/ Şanı tuttu bütün Kazakistan’ı/ Kaçaklardan düzdü ordu Mehrali.

Kumander Kazağı hep bidar etti/ Rahat yatmadı, Can bizar etti/ Loris’de elinden el hazar etti/ Gece Karargâhlar yardı Mehrali.

Moskof ordusuna çok dehşet saldı/ Hareketlerin keşfedip bildi/ Osmanlı askeri tedabir aldı/ Düşmana tuzağı kurdu Mehrali.”