İSTANBUL’daki otobanda
yaşanan bir olayı anlattıklarında çok etkilenmiştim. Anlattıklarından anladığıma
göre, araba çarpması sonucu ölen bir köpeğin cesedini başka bir köpek, yolun
kenarına çekmiş.
Yine
başkalarının yavrularını emziren hayvanlar, yerdeki sigara izmaritlerini alıp
çöpe atan insanlar, balkonuna veya penceresinin önüne kuşlar için yiyecek
koyanlar var. Bu hayvanların veya insanların ne gibi bir menfaati var da böyle
yapıyorlar acaba? Hiç tanımadığı, bilmediği insanlar içsin diye çeşmeler
yaptıranlar da öyle değil mi?
Bana
öyle geliyor ki, bazıları için iyilik yapmak bir ihtiyaç. Acaba iyilik yapma
imkânı bulan herkes iyilik yapabilir mi?
İnsanlığın
en ortak değerinin “iyilik” olduğunu gözlemliyorum. İyilikten benim anladığım da
şu: Bir başkasına faydalı olacağı düşüncesiyle herhangi bir karşılık beklemeden
yapılan davranış, bağış, duâ, jest ve mimik…
Şu
veya bu şekilde insanların -dini, kültürü, coğrafyası ne olursa olsun- iyilik
duygusuna/fikrine sahip olduklarını anlıyoruz. Kuşlara yem veren çocuk da, yem
alıp da kuşlara atsın diye çocuğa para veren ebeveyn de, yem atan çocuğu
seyrederken bakışları ve yüzündeki tebessümüyle onaylar nitelikte jest ve
mimiklere sahip olanlar da, bu ifadeleri okuyup içinde tatlı duygular uyanan
sizler de o iyiliğin birer parçalarısınız.
Bunların
hiçbirinden hoşlanmayan insanlar yok mudur? Sanırım vardır… O insanlar hakkında
bile olsa menfi ifadeler yazmak, benim için zor bir iş. Niye iyilikten
hoşlanmaz, uzak durur, bunu analiz etmek hayli güç. Sonuçta bununla dahi kötü
bir şeyler söylemiş oluyorsunuz.
“İyiliğin
bir parçası olmak, nasip meselesi” diyelim ve birilerinin günahına girmeyelim.
Biz yine, “İnsan niçin iyilik yapmak ister?” sorusunun cevabını aramayla devam
edelim...
Zaman
ve mekân ayırmaksızın baktığımızda, iyiliğin ortak değer olması, onun, insanın
fıtratının bir parçası olduğuna delil olabilir. İster canlı olsun, ister
cansız, herhangi bir varlığın dahi varlığını sürdürebilmesi için bu iyi
fiillerin gerçekleşmesi gerekiyor. Eğer bir kadın, “Çocuğun yarın bana bir
getirisi olur mu, olmaz mı, belli değil” deyip çocuk doğurmaktan, ona bakmaktan
vazgeçerse, insan nesli biter. Bunun gibi, tüm varlıklar birbirlerini
tamamladıkları için iyilik fiilinin olmamasıyla birlikte hepsinin mevcûdiyeti
tehlikeye girer gibi görünüyor.
“İyilik yapma hâdisesi
çok güzel, lâkin yapmak kolay değil” yakınmasını da anlayabiliyorum. Belki de
işin püf noktası burası!
Eminönü’nde
kör bir arkadaşımın valizini taşımaya yardım eden biri, valizi alıp ortadan
kaybolmuş. Kör arkadaşımıza bir başkası, son derece iyi niyetli olarak valizini
taşıyarak iyilik etmek istese, acı tecrübeye sahip olan kişi nasıl güvenip de
valizini verebilir ki?
Trafik
lâmbalarında kâğıt mendil satmak isteyen çocuklara iyilik yapmak istiyorsunuz
ama gelin görün ki, verdiğiniz paralar o çocuğun daha fazla oralarda
süründürülmesi anlamına geliyor. Çocuğu oraya gönderenler, bakıyorlar ki bu iş
kârlı, ertesi günlerde tekrar gönderiyorlar...
Bir
zamanlar gayet iyi niyetlerle kurban vermişsiniz, meğer arka plânda FETÖ adlı
terör örgütü, bizim ülkemizin çukurunu eşiyormuş…
Bir
gün ziliniz çalıyor veya meydanlarda, duraklarda engelliler için dergi, gazete,
tiyatro bileti satılıyor; engellilere mi gidiyor, yoksa birileri engellileri
istismar edip cebe mi indiriyor, bilemiyorsunuz…
Elbette
bunların çâresi düşünülmüş.
Dernekler,
vakıflar tabiî ki iyiliğini istedikleri yerlere bu iyilikleri ulaştırırlar (ulaştırmaları
gerekir). Kamu tarafından da denetlenirler. Kamunun yani devletin, kuruş kuruş
takip ettiği, vatandaşın verdiği yardımların ilân edilen yerlere ulaştırılıp
ulaştırılmadığının hesabını ince ince sorduğu bir sistem var. En yoğun
denetlediği sistem, “İzinsiz Yardım Toplama Statüsü” verdiği dernek ve vakıflardır.
Bunlar yardım toplamak, bağış almak için izne gerek duymayan kuruluşlardır.
İyilikleri kabul ederken izne ihtiyaç duymuyorlar ama harcarken ince ince hesap
veriyorlar. “Gelen parayı eğitimde kullanacağım” diyorsun ama eğitim geniş bir
alan. Engelli öğrenciler için bilgisayar almayı plânladığınızı söylemeniz de
yetmez. Kaç kişiye ve nasıl kişilere nasıl bir bilgisayar, kaç paralık bir
bilgisayar verdiğinizi en ince teferruatına kadar belirlemeniz, karar altına
almanız lâzım. Sonra da işlemleri ona göre yapıp yapmadığınız denetleniyor.
Türkiye
genelinde on binlerce dernek ve vakıf olmasına rağmen bu statüye sahip dernek
ve vakıf sayısı toplam 29’dur. Türkiye Beyazay Derneği de bu statünün tanındığı
29’uncu kuruluştur.
Beyazay,
bu statünün tanınmasından sonra “Eğitim Her Engeli Aşar” kampanyasını başlattı.
Eğitimle hayatı 180 derece değişmiş bir engelli olarak, bu kampanyanın, birçok
engellinin ve de ailesinin hayatını değiştireceğini yakînen biliyorum. Eğitim
imkânı bulan bir engellinin kendi kendine yetmeyi başarmasından iş sahibi olmasına,
yuva kurmasından ailesine ve topluma faydalı olmasına değin pek çok şeyi
yapabileceğini biliyorum.
Aslında
fıtrat gerçekleşmiş olacak. Bir engellinin potansiyelinin açığa çıkmaması,
insanlığın ortak kaybıdır. Her insanın potansiyelinin açığa çıkmasına destek
olmak, aslında fıtratın tezâhür etmesinin gereğidir.
Son
derece faydalı ve iyi bir amacı gerçekleştirecek olan “Eğitim Her Engeli Aşar”
kampanyasının farklı boyutlarını zaman zaman sizi sıkmadan burada sunarız
inşallah.
Bu
maddî plânda yapılan iyiliğin bir parçası olmanın, düzenli bağıştan kredi
kartıyla bağışa kadar birçok yolu var. Benim açımdan en kolay yol, SMS
göndererek yapılan bağış. İçinde bir şükür duygusu mu var, hemen 7392’ye DESTEK
yazıp 5 TL gönderiyorum. İçimde bir belâdan, kazadan korunma isteği mi var,
hemen 7392’ye DESTEK yazıp 5 TL gönderiyorum. Birini iyilik yaparken görüp
benim de canım iyilik yapmak mı istedi, ânında 7392’ye DESTEK yazıp 5 TL
gönderiyorum. Kime, nasıl harcandığından da -hamdolsun- emînim! O yüzden mesele
yok.
Allah hiçbirimizi iyilik etme nasibinden mahrum etmesin!