50 yıl için öngörülerim

Değişim ve değişime paralel gelişim, bütün dünyayı etkileyecek ve medeniyetlerin kendi kendilerini hesaba çekmelerine yol açacaktır. Bu iki temel ihtiyacın hissiyat seviyesinde farkına varılmasına çok kalmadı. 10-15 sene içinde gündeme oturacak gibi görünüyor. Daha sonra da “need’in meet edilmesi (ihtiyacın karşılanması)” aşaması başlayacak. Tüm sahalar gerçeğin, ama gerçekten gerçeğin peşine düşecekler!

İKİ İngilizce anahtar kelimem var. Bunlardan biri “need” (ihtiyaç), diğeri de “meet” (karşılamak)... Değişim ve değişimin istikameti ile değişime bağlı gelişimin içeriğini bu iki kelime belirliyor…

Karnınızın acıkması demek, yiyeceğe ihtiyaç duymanız; susamanız demek, içeceğe ihtiyaç duymanız demektir. Eğer paranız varsa veya şartlarınız müsaitse sadece doymakla kalmıyor, aynı zamanda haz da alacak şekilde yeme içmeyi tercih ediyorsunuz. Eğer durumunuz daha da müsaitse prestij ihtiyacınızı da karşılayacak şekilde yeme içme faalliyetinde bulunuyorsunuz. Eğer su buharının dışarı çıkma ihtiyacı olmasaydı Sanayi Devrimi diye bir şey olmazdı. Eğer birilerinin başarma ihtiyacı olmasa üç beş kuruş için bu kadar zahmete girilerek teknolojide, olimpiyatlarda gelişmeler elde edilemezdi.

Temel soru şu: İnsanlığın genel olarak ortak ihtiyacı nedir? İşte bu sorunun cevabı, dünyanın değişiminin muhtevasını ve değişimin istikametini belirleyecek. Buna göre gelişmeler olacak.

Benim anlayabildiğim kadarıyla insanlığın müşterek olarak iki temel ihtiyacı var. Bunların ilk, "gerçek"... Bir başka ifadeyle "hak"... Bunu tek başına bir kelime gibi düşünmemek lâzım. Bir sıfat veya fiil yahut nesne ya da durum veya şahıs söyleyin ve sonuna “Gerçek mi?” diye bir soru ekleyin. O zaman neler çıkacak neler!

“Dürüst” sıfatına “Gerçek mi?” diye sorduğunuzda işin foyası ortaya çıkar. Bir kişinin veya devletin dürüst olup olmadığını kolayca söyleyebilir miyiz? “Evet” cevabını duymak hayli zor. “Samîmi” sıfatına ne dersiniz? “Gerçek mi?” sorusunu hemen yapıştırın. Çevrenizdeki kaç kişi samîmidir veya kendiniz samîmi olmayı kolayca başarabiliyor musunuz?

Sıfatlar için durum böyle, ya fiiller? “Ağlıyor.” “Gerçekten mi?” Bizim çocukluğumuzda, "Adam film icabı ağlıyor", "Film icabı öldü" gibi ifadeler vardı. Doğan Cüceloğlu bunun yaygın hâlini “mış gibi” tâbiriyle âdeta deyimleştirdi. "Mış gibi anne, baba", "mış gibi davranışlar", “Mış gibi eğitim”, “Mış gibi çalışma”...

ABD’de başkanların yurtiçi gezilerine eşleriyle gitme âdeti var. Eğer gezide eşi yoksa bu çok olumsuz yorumlanıyor. ABD Başkanı Trump da bir yurtiçi gezisi yapıyor. Gelin görün ki, tecrübeli ABD’li gazeteciler, Trump’un yanındakinin eşi Melania Trump olmadığını, eşi kılığına sokulmuş bir CIA ajanı olduğunu bile söylüyorlar. Bir kişinin yerine başka birini yutturma işine sanat dünyasında “dublör kullanmak” diyorlar.

Hele medya, sosyal medya, internet falan işe karıştıktan sonra “gerçek” tamamen ortadan kayboldu neredeyse

Bir arkadaşımla telefonu icat eden Graham Bell hakkında konuşuyorduk. Arkadaşım onun ahlaksızlığından bahsetti. Ben de ulvi çabalarından bahsettim. Aldı bizi bir merak... Acaba adam ahlâksız mı, yoksa erdem âbidesi mi? Hemen telefonlara sarıldık. Tahmin edin, hangimiz haklı çıktık. Tabiî ki ikimiz de... İkimizi de haklı çıkaracak yeteri kadar yazı vardı internette. Yani adamın ahlâksız mı, yoksa erdemli biri mi olduğunu öğrenemedik gitti.

Bilimsel bilgiler de mi gerçek değil acaba? Arz edeceğim örneklerden sonra siz karar verin...

Konuyu en baştan almış gibi bir görüntü vermiş olacağım belki; bilim insanları, bulgularına dayanarak diyorlardı ki, “İnsanlar avcılık-toplayıcılık döneminden sonra yerleşik hayata, tarıma geçtiler ve sonra da din kavramı ortaya çıktı”. Göbeklitepe keşfedilince görüldü ki, insanlar daha avcılık-toplayıcılık dönemindeyken tapınak yapmışlar. Organizasyonu, geometriyi de biliyorlarmış. Yarın başka bir keşif olur ve bunun da gerçek olmadığı ortaya çıkıverirse ne olacak?

Her konudaki “Acaba gerçek mi?” sorusunun varlığı, doğrudan “Hiçbir şeye güvenemem” sonucunu doğurur. İnsanlığın bilgiye erişimde geldiği nokta itibarıyla gerçek zannettiğimiz bir bilginin gerçek olmadığını gösteren başka bir bilgiye de ulaşabilmemizi getiriyor bu hâl. Ki bu da “gerçek” konusunu temel iki ihtiyaçtan biri olarak gündemin merkezine oturtuveriyor.

Özgünlük sorunu

İkinci temel ihtiyacın ise “ehadiyet (özgünlük)” olduğunu gözlemliyorum. Bunun daha doğru ifadesi aslında şudur: “İnsan ve diğer canlıların ehad veya bugünkü ifadeyle özgün oldukları”nın tanınması... Belki, “İnsanın özgün olduğunu herkes kabul ediyor” diye itiraz gelebilir. İnsanın özgün olduğunu birkaç örnekle bile görmek, kabul etmek kolaydır. Gel gelelim, bunun neredeyse hiçbir sahada karşılığı yoktur. Bunu çok iyi bilen tıp âlimleri, hukuk âlimleri, din alimleri bile insanın özgün olduğunu görmezden gelir, dikkate bile almazlar.

Meselâ, her insanın farklı olduğunu, hastalıkların kişiden kişiye göre değişeceğini bilen bir hekim, her ne hikmetse kişiye özel ilâç değil, fabrikasyon ilâç yazar. Dolayısıyla o hasta da o ilâcın yan etkilerine maruz kalır. Sanki metal dolapların aynı boyayla boyanması gibi... Bir hâkim, iki gencin fizyolojik özellikleri ne kadar uygun olursa olsun, yaşları belli bir yılın altındaysa asla evlenmelerine izin veremez. Evlenmişler ise erkeği doğrudan hapse atar. Din âlimleri de benzer fabrikasyon kuralları insanlara söylerler. Zâhire göre hüküm verirler. İç dünyasını bilemediği hâlde görünüşteki davranışlara göre o kişinin günah mı, sevap mı işlediği hakkında fikir sahibidirler.

Ehadiyet meselesi de ilkinki gibi temel bir ihtiyaçtır ve tüm sahaları etkileyecek özelliktedir. Giyim kuşamdan tutun da gıda sektörüne, eğitimden sanata, elektronikten psikolojiye kadar tüm sahaları değişime zorlayacak gibi görünüyor.

Bu değişim ve değişime paralel gelişim, bütün dünyayı etkileyecek ve medeniyetlerin kendi kendilerini hesaba çekmelerine yol açacaktır. Bu iki temel ihtiyacın hissiyat seviyesinde farkına varılmasına çok kalmadı. 10-15 sene içinde gündeme oturacak gibi görünüyor. Daha sonra da “need’in meet edilmesi (ihtiyacın karşılanması)” aşaması başlayacak. Tüm sahalar gerçeğin, ama gerçekten gerçeğin peşine düşecekler!

Bu arada özgünlük araştırmalarına ve özgün ürünlerin geliştirilmeye başlanacağını tahmin ediyorum. Kişinin özelliklerine uygun arabalardan tutun da diğer bilgi alma-işleme-sunma araçlarına, yeme içmeye kadar her alanda özgün ürünler sunulmaya başlayacak.

Her iki temel ihtiyacın yaygın şekilde karşılanması sanırım 50 yılı bulur. Bu yaklaşım moda hâline geldikten sonra alışkanlıklarımız gereği hızlı uyarlamalara gidilecektir. Özgün otomobilleri görenler, özgün uçak, özgün deniz taşıtlarını da düşünmeye başlayacaklar. Kişiye özel süt üretimlerinin nasıl olacağına dair çalışmalar ve kişiye özel müzikler derken sınır tanımadan her sahaya dalınacaktır. Bu aşamaları daha detaylı konuşmak mümkün. İnşallah onu da bir başka sefere konuşuruz.