
1971 Darbesi’ne doğru uygun adım
1965 yılında dönemin
Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın direnmesi üzerine AP iktidarını deviremeyen
generaller, 1968 yılından itibaren hükûmeti devirmek için yeni oluşumlar içine
girdiler. Bunların başında “9 Mart Cuntası” geliyordu.
9 Mart 1971’e doğru Türkiye yeni bir darbe girişiminin
arefesinde iken açığa çıkan isimlerden bir kısmı 27 Mayısçılardı. Cemal
Madanoğlu, Osman Köksal ve Numan Esin, 27 Mayıs’ta yarım bıraktıklarını
tamamlamaya çalışıyordu. En az onlar kadar Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk ve
başka isimler de vardı süreçte…
9 Mart Cuntası
“Askerî darbeye ikna etme ekolü” diyebileceğimiz
ulusalcı, yer yer Baasçı sivil bir akım var Türkiye’de. 27 Mayıs’a kadar uzanan
bu akımın ilk ve en bilinen aktörü Doğan Avcıoğlu’ydu.
9 Mart 1971 Darbesi, onun ofisinde organize edilmişti.
Hasan Cemal, “Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım” kitabında kendisinin de içinde
olduğu süreci, askerlerle yürüttükleri işi çok iyi anlatıyordu.
Tevfik Çavdar’ın naklettiğine göre, “darbeciler 9 Mart gecesi bu işi bitirmek üzere bütün plânlarını
yapmışlardı; silahlı militanlar ve genç subaylar evlere dağıtılmış bir
vaziyette Emniyet Müdürlüklerini basmak, bankaları ve kuyumcuları soymak üzere
haber bekliyorlardı” (Çavdar, 2000:204).
Profesyonel
darbeci Orhan Kabibay, alt rütbeli subayları “tepeden inme” bir darbe için ikna
etmeye çalışmaktaydı. Diğer komutanların fikirleri de pek farklı değildi.
Tümgeneral Celil Gürkan da “hiyerarşik
bir şekilde düzene müdahale edilmesi gerektiğini savunmaktaydı” (Turhan, 1986:28).
Celil
Gürkan, aynı zamanda Muhsin Batur’un akıl danıştığı komutanlardan olup, “Doğan Avcıoğlu’nun ‘Türkiye’nin Düzeni’
isimli kitabını okumayan subayı eksik sayacağını” (Mangırcı, 1999:28) iddia eden bir şahıstı.
Sonraki dönemlerin bütün komuta kademesinin neredeyse tamamı o günlerde 9
Mart Cuntasına dâhil vaziyetteydi. Meselâ, bir dönem Jandarma Genel Komutanlığı
yapmış olan Eşref Bitlis, 12 Mart 1971 Muhtırası öncesinde İstanbul'da Harp
Akademilerinde binbaşı rütbesiyle öğretim üyesiydi ve “9 Martçılar” olarak
bilinen ihtilâlci grubun içindeydi. Hatta bu yüzden 12 Mart Muhtırası’ndan
sonra kurmay albay olarak görev yaptığı birimden uzaklaştırılıp Konya’ya tayin
edilmişti.
9 Martçılar arasında yer almanın Eşref Bitlis’e maliyeti, terfilerinde üç
yıl geride kalmak olmuştu (Mercan, 2004:148).
Sonraki dönemlerin bir başka kuvvet komutanı Doğan Bayazıt, 12 Mart 1971
Muhtırası döneminde, devrim yapmak isteyen 9 Martçı ekibin içindeydi. Emekli
Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın anlattığına göre Doğan Bayazıt, binbaşı rütbesindeyken
12 Mart 1971 döneminde “9 Martçı” ekip içindeydi ve kod adı “Sefer” idi
(Mercan, 2004:213).
Bir başka kadrolu darbeci, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin
Batur’du. Orgeneral Gürler, Orgeneral Muhsin Batur için şöyle demişti:
“Genelkurmay Başkanı olmak istedi. Ancak Semih’le (Sancar) aralarında sekiz
sene fark vardı. Nasıl yapabilirdim?” (Mercan, 2004:96)
Her şey bu minvâlde devam ederken, Ankara Orman
Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü’nde, gece saat 21:00’da başlayıp sabah 05:00’a
kadar süren bir toplantı yapıldı. MİT Müsteşarı, Başbakan ve Kuvvet
Komutanlarının katıldığı bu toplantıda garip bir diyalog yaşandı.
MİT Müsteşarı General Fuat Doğu, ülkede bazı cunta
girişimleri olduğunu, bazı kuvvet komutanlarının da bu oluşum içinde olduğunu
ifade etmişti. Bu sözden alınan Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin
Batur, “Meselâ kim var bu cuntanın
içinde kuvvet komutanı olarak?” diye sorunca, MİT Müsteşarı Fuat Doğu, “Meselâ
siz!” (Arcayürek, 1985:332) cevabını vermişti.
Çünkü
“MİT, 9 Mart’ta darbe yapmayı plânlayan
bu ekibi, içlerine sızdırdığı Korgeneral Atıf Erçıkan aracılığıyla takip
ettiriyordu” (Mısıroğlu, 1995:187).
Esasen
Atıf Erçıkan’ın tuvalet bahanesiyle toplantılar sırasında sürekli girip çıkması
şüphe uyandırmıştı. Ancak “toplantılara
katılan en yüksek rütbeli subay olması münasebetiyle” (Yalçın ve Yurdakul, 2000:160) muhataplarına bir şey
diyememişlerdi.
Kurmay Yarbay Talat Turhan, o gün yapılan darbe
hazırlıklarını, “9 Mart’ta Silahlı
Kuvvetlere mensup 50 yüksek rütbeli subay darbe kararı aldılar” şeklinde itiraf
ediyor, kendisinin Gürler, Batur ve Kayacan’a bağlı gruptan olduğunu ifade
ediyordu (Turhan, 1986:346).
9 Mart Cuntası’nın elebaşı Hava Kuvvetleri Komutanı
Muhsin Batur ise, gayet pervasız bir şekilde bir darbe plânını bütün
ayrıntılarıyla tasarlayarak ortaya koymuştu. Batur, “Silahlı Kuvvetlerde bir teşkilâtlanma olduğu belliydi, niçin merak
edip de bunun faillerini sormadılar?” (Batur, 1985:197) şeklinde pişkin bir
soru soruyordu.
Orgeneral Muhsin Batur’un daha sonra anılarında
yayınlayacağı üzere, “Doğan
Avcıoğlu’nun teorisyenliğinde bir devrim öngörülüyordu ve devlete el
konulduktan sonra devletin nasıl işletileceğine dair şema yapılmıştı; buna göre
Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler Devlet Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı
Muhsin Batur Başbakan olacaktı”. Bakanlar Kurulu listesi de oluşturulmuştu. Darbeciler
kendilerine birer kod adı vermişler, plânlarda bu kod adları kullanmışlardı.
“Buna göre Devlet Başkanı Selim Bey, Orgeneral Faruk Gürler; Başbakan Yavuz
Bey, Orgeneral Muhsin Batur; Başbakan Yardımcısı Tümgeneral Celil Gürkan’dı” (Batur, 1985:215-233).
Dönemin sıkıyönetim savcısı Baki Tuğ, bir röportajında 9 Mart cuntacılarından
bahsederken, “Üç milyon kişilik ölüm listesi hazırlanmıştı” diye bir demeç
vermişti (Bozbeyli, 2009:338).
Tümgeneral Memduh Ünlütürk de cuntacılardan bahsederken döneminin
komutanları hakkında ve özellikle Batur hakkında şu ilginç sözleri söylemişti:
“Gördüm ki, Kuvvet Komutanları, Genelkurmay Başkanını devre dışı bırakmış.
Muhsin Batur ile Faik Türün devlet başkanlığı kavgası içinde… İkisine bağlı
birlikler Bolu civarında karşılaşarak çatışacak, hangisine bağlı birlikler
galip gelirse devleti o yönetecekmiş…” (Mercan, 2004:131)
9 Mart Darbe günü
yaklaştıkça Baas tipi sosyalist bir darbe olacağından endişe eden ve buna karşı
çeşitli ön tedbirler alan ABD ve MİT, kendi plânlarını devreye sokmanın vakti
geldiğini düşünürler. Ve plân devreye sokulur. Âni bir gelişmeyle Genelkurmay
Başkanı Memduh Tağmaç, “Bu rejimi korumak hepimizin görevidir” (Kemal, 1974:54-55) açıklamasını yapar.
Gürler-Batur
ittifakının altında kurulmuş cunta, 9 Mart’ta müdahale etmek üzere harekete
geçerken, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ise olaya el koymuş ve bir şey yapılacaksa
bunun “emir-komuta zinciri” içinde yapılması gerektiğini bildirmiştir (Belge, 2011:638).
Bunun için ilk etapta 9 Mart Cuntası’nın iki kurmayı
Faruk Gürler ve Muhsin Batur, 12 Mart’ta bir muhtıra verileceği vaadiyle
niyetlerinden vazgeçirilir. Hava Kuvvetleri Karargâhına gelmiş tepeden tırnağa
silahlı subaylar, bir darbe kararı çıkacağı müjdesi beklerken, derin bir
sükut-u hayâl içinde “Birliklerinize dönün” talimatı alırlar. Tümgeneral Celil Gürkan, o akşam toplantı
sonrası yaşadıkları derin hayâl kırıklığını şu kelimelerle ifade eder: “Şaşkınlık
ve eziklik içinde koridora çıktığımızda, Batur’un çalışma odasının yakınındaki
odaların ve koridorların müdahale kararı bekleyen subaylarla dolu olduğunu
gördük. Bu subaylar toplantıdan darbe kararı çıkmadığını görünce hayli
öfkelendiler. Ben kendilerine artık perdenin kapandığını, her şeyin bittiğini
söyledim.” (Dursun, 2000:124)
Cuntanın aktörleri
Org. Faruk Gürler: Dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanıydı. 9 Mart Cuntası’nın darbesi gerçekleşse Devlet
Başkanlığına getirilecekti.
Gazeteci Bedii Faik’in açıklamasına göre, 12 Mart
vakasının gerisinde Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı olma ihtirası yatıyordu. 1973
yılında Cumhurbaşkanı olmak arzusuyla Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa etti.
Seçimlerde, Cumhurbaşkanlığını yapılan tüm çabalara rağmen kılpayı bir farkla
kazanamamasının ardından hayata küstü. Kanser teşhisiyle hastanede yattı. Daha
sonra tedavi için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in örtülü ödenekten
yaptığı yardımla İsveç’e, tedaviye gönderildi. 1975 yılında öldü.
***
Org. Muhsin Batur: Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanıydı. 27 Mayıs’ta Adnan Menderes’i
Eskişehir’den Ankara’ya getiren eli Thomsonlu albay olarak o günün
gazetelerinde resminin çıkmasıyla ün kazanmıştı. Ordu içerisinde “solcu” diye
biliniyordu. “Halkın idareye iştiraki ve idareyi kontrolü, parlamento içinde
fikirlerin serbestçe münakaşa edilmesi” şeklindeki yönetim tarzını eleştiriyor,
halkın cahil olduğunu, cahil çoğunluğun verdiği oylarla oluşan parlamentonun
sağlıklı kararlar üretemeyeceğini savunuyordu.
Kuvvet komutanı olarak katıldığı MGK toplantılarında
dönemin Başbakanı Demirel’i hazırladığı raporlarla sıkıştırıyor, Silahlı
Kuvvetler içerisinde huzursuzluklar olabileceğini, 27 Mayıs öncesine
dönülebileceğini ileri sürüyordu.
Org. Muhsin Batur, 9 Mart’ta plânlanan darbenin
elebaşılarından idi. “Yavuz” kod adıyla hareket ediyordu. Eğer 9 Mart’ta darbe
gerçekleşse Başbakan olacaktı.
20 Ocak 1970 tarihinde Marmara Köşkü’nde yapılan MİT
toplantısında siyâsî literatüre geçecek garip bir diyalog yaşandı. Dönemin MİT
Müsteşarı General Fuat Doğu, bir darbe hazırlığı olduğunu, darbeye ordunun üst
kademelerinden de bazı şahısların karıştığını belirtti. Toplantıda bulunan Org.
Muhsin Batur, bu ifadeden rahatsız oldu. MİT Müsteşarı Doğu’ya sesini
yükselterek, “Kimi kastediyorsunuz?” diye çıkış yaptı. Fuat
Doğu, “Sizi kastediyorum!” dedi.
Emekli olduktan sonra kontenjan senatörü oldu ve
CHP’ye girdi. 12 Eylül’den önce CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı. Daha sonra
SHP’ye üye oldu. 12 Mart Muhtırası’nın 25’inci yılında kendisiyle yapılan
söyleşide, “askerî müdahalelerin çözüm olmadığını” ifade etti. 1999 yılında
öldü.
***
Tümg. Celil Gürkan: 9
Mart’taki cunta girişimi sonuçlansa Başbakan Yardımcılığına getirilecekti. 12
Mart’ın ardından emekliye sevkedildi, bilâhare gözaltına alındı. Ziverbey
Köşkü’nde zincire vurularak sorgulandı. Normal döneme geçilmesinin ardından bir
süre suskun kaldı. Gelen kamuoyu baskıları üzerine hatıralarını Uğur Mumcu
aracılığıyla kaleme aldı. Kitabına, kendisine Ziverbey Köşkü’nde refakat eden
askerin, “Parmaklarını gıtlatma ulan!” şeklindeki sözleriyle
başlangıç yaptı.
***
Org. Cevdet Sunay: 27
Mayıs Darbesi’nin ardından darbeciler tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na
getirildi. 12 Mart’ın Genelkurmay Başkanı Tağmaç, Sunay’a bağlılığıyla
tanınıyordu. Her iki subay da bir dönem Yıldız Harp Akademileri grubu içinde
darbe hazırlıkları yapmışlardı. 28 Mart 1966’da AP’nin “özel” desteğiyle
Cumhurbaşkanı seçildi. Dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu tarafından kendisine
verilen ve “Muhsin Batur’un içinde olduğu bir darbe girişimi” olduğunu belirten
raporu, olayın tarafı Muhsin Batur’a iletmişti.
Dönemin Başbakanı Demirel’e, “Merak etme, ben
ne 22 Şubatlar, 21 Mayıslar gördüm, kaygı duyacak birşey yok! Ben imzamın
arkasındayım, herhangi bir müdahaleye fırsat vermem” demesine rağmen,
Şubat 1971’de komutanlarla Eskişehir’de bir toplantı yaparak, “bir dönem daha
Cumhurbaşkanı kalması karşılığında” 12 Mart darbesine ışık yaktı.
12 Mart Muhtırası’nın ardından Süleyman Demirel’in “Hani
imzanızın arkasında duracaktınız, değişen ne oldu?” sorusu üzerine şu
tarihî cevabı verdi: “Beni de devreden çıkardılar Süleyman Bey.”
***
Süleyman Demirel: Dönemin Başbakanı… 12 Ekim 1965’te yapılan genel seçimlerle Adalet
Partisi’nin Genel Başkanı olarak yüzde 53 oy ile iktidara geldi. 1961 Anayasası
için, “Bu Anayasa Türkiye için lükstür. Anayasa Türkiye’ye bol geliyor” diyordu.
10 Mart 1971 günü Cüneyt Arcayürek’in bir darbe
geldiğine dair yazısı üzerine kendisiyle görüşüp, “böyle bir şeyden haberi
olmadığını, haberdar edilmediğini” belirtti.
12 Mart’ta muhtıra zoruyla askerler tarafından
görevinden istifa etmek zorunda kalmasına rağmen, 12 Martçıların emekliye
sevkettiği askerlerle ilgili kararnameyi de imzalayarak darbeye katkıda bulunmuş
oldu.
***
İsmet İnönü: Dönemin
muhalefet lideri... 1965’te yüzde 29 oy alan CHP’nin Genel Başkanı idi.
Demirel’in muhtırayla mecburen istifasını “Demokratik bir istifa var” şeklinde
niteledi. Ancak daha sonra “Meclis kışla değildir” şeklinde
bir açıklama yaptı. Bu konuşmanın ardından Çankaya’da katıldığı yemekte elini
uzattığı Genelkurmay Başkanı Tağmaç tarafından, “Meclis’te başka
konuşuyorsun, burada başka konuşuyorsun” ifadesi eşliğinde eli itildi.
***
Albay Sadi Koçaş: 27
Mayıs Darbesi’nin ileri gelenlerinden olan Koçaş, 12 Mart Darbesi’nin ardından
Nihat Erim başkanlığında kurulan hükûmette Başbakan Yardımcısı olarak görev
aldı. Yazdığı hatıralarında 12 Mart öncesi girişimlerle hiçbir alâkası
olmadığını, muhtırayı radyodan dinledikten sonra ancak haberi olduğunu yazdı.
Darbe söylentilerinin çıkması üzerine, dönemin AP’li
bakanlarından birinin, “Ordu’dan hiçbir tehlike gelmez, beş yıllık
iktidarımızda bunun bütün tedbirlerini aldık; komutan evleri, otomobiller,
uçaklar, sık sık dış geziler ve çeşitli imkânlarla onları bağladık” şeklinde
cevap verdiğini hatıralarında kaydetti.
***
Doğan Avcıoğlu: 1969
Seçimleri’nin hemen ardından yayın hayatına giren “Devrim” dergisinin
başyazarıydı. Daha sonra “Yön” isimli başka bir dergi çıkardı.
Parlamentoculuğun Anglo-Sakson çıkarlarına uygun bir politik sistem olduğunu,
tutucu güçler koalisyonunun rejimi olduğunu, yeni çözüm yolları aranması
gerektiğini” savunuyor, çözümün asker destekli bir darbe girişimi olduğunu
ileri sürerek bu konuda girişimlerde bulunuyordu.
***
Uluç Gürkan: Doğan
Avcıoğlu’nun “Devrim” dergisinin Yazı İşleri Müdürü idi. Üniversiteli gençlerin
cunta saflarına katılması görevinden sorumluydu.
***
Hasan Cemal: “İrtica
geliyor” haberleriyle askeri ve zinde güçleri kışkırtma görevinden
sorumluydu. Kaddafi ve Saddam gibi üçüncü dünya askerî diktatörlerini model
olarak Türk demokrasisine karşı ileri sürüyordu. O günün öğrenci liderlerinden
Sarp Kuray’ın ifadesiyle “kaleminden kan damlıyordu”.
***
Altan Öymen: Darbe
sonrası oluşturulacak Bakanlar Kurulu listesinde “Basın Yayından Sorumlu Bakan”
olarak görünüyordu.
***
Sarp Kuray: Türkiye’yi
12 Mart’a götüren karışıklıkları organize eden öğrenci liderlerindendi. Uzun
süre yurtdışında kaçak olarak yaşadı. Yurtdışından döndükten sonra 12 Mart
olaylarını bütün ayrıntısıyla anlatan bir kaseti gazeteci Uğur Mumcu’ya teslim
etti. “Bu kasette anlattığım olayları niçin anlatmıyorsunuz?” sorusunu
yönelttiği Uğur Mumcu’dan, “Ona bizim kudretimiz yetmez” cevabını
aldı.