31 Mart’ın fırsatları

2014’ü ıskaladık, 7 Haziran’ı pas geçtik, 31 Mart’ı ihmâl edemeyiz. Netîcesi ne olursa olsun, bu seçimi bütün yönleriyle analiz etmek ve varsa mevzuattan kaynaklanan açıkları tespit edip gereğini yapmak mecburiyetindeyiz.

1946’da yapılan “açık oy, gizli tasnif” seçimi hâriç, Türkiye’deki seçimlerin tamamı, gelişmiş demokrasi ölçeğinde yapılmış seçimlerdir. Seçimleri kaliteli kılan, sadece seçmenin sandığa gitmesi değildir. Seçim, öncesi ve sonrasıyla bir süreçtir.

Seçimin üç aşaması vardır: Birinci aşama, seçmenin oyuna talip olanların düşüncelerini seçmenle paylaşması; ikinci aşama, bu paylaşımı alan seçmenin rahat bir şekilde sandığa ulaşıp tercihini özgürce sandığa yansıtması; üçüncü aşama ise, sandıklar açıldığında itiraz süreçlerinin işletilmesidir.

31 Mart Yerel Seçimleri’ni bu bakımdan ele aldığımız zaman, her üç aşamanın da en sağlıklı şekilde sürece yansıdığını görüyoruz. Dolayısıyla 31 Mart Seçimleri’nin, demokrasi açısından büyük bir kazanım olarak değerlendirilmesi gerekir.

Bu seçimlerin dikkat çekici bir diğer yanı da itiraz sürecinde en çok itirazın iktidar partisi tarafından dile getirilmesi ve netîcesinde İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi oldu.

Her seçimde öncesi ve sonrası ile çeşitli itirazlar olur, birkaç haftada bu itirazlar netîcelenir, her şey yoluna girer.  Her şey yolunda gittiği için de kimse bu itirazların analizini yapmaz.

17-25 Aralık’tan sonra yapılan ilk seçimler, malûm 30 Mart 2014’tür.

Bu seçimlerde özellikle İstanbul’da 400 bin geçersiz oy çıktı. AK Parti açık ara seçimleri kazandığı için bu büyüklükte geçersiz oy miktarı üzerinde ciddî bir analiz yapılmadı. Muhalefet de işin üzerinde hiç durmadı. Zamanın siyasal gündemine baktığımızda tepkisel bir geçersizlik söz konusu değildi.

Bugün İstanbul seçimleriyle ilgili organize bir yolsuzluktan bahsediyorsak, bunun temelinin 2014’te atıldığını göz önünde bulundurmamız gerekir. Her alanda hırsızlık yapan Fettullahçı çetenin organize oy hırsızlığının milâdı da 2014’tür.

Bu miktarda geçersiz oyun kullanıldığı bir İstanbul seçiminde varsayalım ki bir usûlsüzlük olmadı, yine de 400 bin oyun niçin geçersiz kullanıldığına ilişkin mutlaka bir inceleme yapılmalıydı.

400 bin insan sandığın başına gidip niçin ve neden geçersiz oy kullandı? Bu miktardaki reyin niçin geçersiz sayıldığının irdelenmesi gerekirdi. Eğer zamanında bu inceleme yapılsaydı, alınacak önlemlerle bir sonraki seçimlerde bu oran minimuma indirilirdi.

31 Mart Seçimleri’nde 320 bin geçersiz oy kullanıldı. Bunun bir kısmının tepkisel olduğunu varsayarsak, yine önemli bir bölümünün tıpkı 2014’te olduğu gibi bilgi eksikliğinden veya pusula kalabalıklığından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Onun için, seçim sadece sandığa gidip oy atmaktan ibaret değildir.

Öncesi ve sonrasıyla üzerinde durulması gereken, ders çıkarılması gereken çok önemli ayrıntıları barındıran bir siyâsî faaliyettir seçim.

7 Haziran Seçimleri öncesinde, tıpkı 31 Mart Seçimleri öncesinde olduğu gibi “Seçimlerde usûlsüzlükler yapılacak” kara propagandaları yapılıyordu. Bu propagandaları yapanlar hep aynı çevrelerdi. Soros fonlarıyla beslenenler, terör yandaşlığı ile bilinenler, yabancı ajanslar adına ajanlık yapanlar, Batı fonlarıyla fonlanan yabancı yayın kuruluşlarının içerdeki uzantılar...

7 Haziran Seçimleri öncesi organize oldular, “oy ve ötesi, berisi” dediler. Sandıklar için gönüllü aradılar. Epey gürültü çıkarttılar. Netîcede seçimler oldu, bu yaygaracılardan ses çıkmadı.

7 Haziran’da terör örgütü PKK’nın nasıl baskı kurduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Yüzlerce sandıktan HDP’ye dolu dolu sonuçlar çıktı.

Düşünün, 300 oy var bir sandıkta, hepsi oy kullandı ve tamamı HDP’ye oy verdi. Sandık başkanı, diğer siyâsî partilerin sandık kurulu üyeleri, üstelik o sandıktaki seçmenlerin bir tanesinin bile mazereti olmamış, hepsi gitmiş ve HDP’ye oy vermiş. “Seçimde hile olacak” diye yaygara koparanlar, bu durumla ilgili tek kelime etmemiş. Haydi onlar yaygaracı sorumlular, “Bu nasıl olabilir?” diye bir araştırma yapıldığını da bilmiyoruz.

31 Mart Seçimleri öncesi aynı yaygaracılar, yine aynı tezgâhı sergilediler. Yapacaklarını karşı tarafa yansıtarak ön aldılar. Yabancı basın kuruluşları adına sözde gazetecilik yapan bazı isimler sürekli bu konuyu işlediler. Katıldıkları basın toplantılarında soru sormak bahanesiyle sürekli bu konuyu gündemde tuttular. Netîcede seçimler oldu, 31 Mart, Türkiye’deki 1946 hâriç en tartışmalı seçim şaibelerinin ortaya çıktığı seçim oldu.

2014’ü ıskaladık, 7 Haziran’ı pas geçtik, 31 Mart’ı ihmâl edemeyiz. Netîcesi ne olursa olsun, bu seçimi bütün yönleriyle analiz etmek ve varsa mevzuattan kaynaklanan açıkları tespit edip gereğini yapmak mecburiyetindeyiz.

Seçimi sadeleştirmek, zarf ve pusulalardan kaynaklanan karmaşaya düzen vermek zorundayız. Nitekim muhtarlık seçimi ile ilgili bazı önlemler konuşulmaya başlandı.

Bu seçim, mevzuat ve eksikliklerin giderilmesi açısından bir fırsat olduğu gibi, siyâsî sonuçları bakımından da fırsata dönüştürülebilecek bir seçim.

Birincisi, belli ki Fettullahçı çete hırsızlık kalemine oy hırsızlığını da eklemeye karar verdi. Dolayısıyla gerek mevzuat, gerekse teknik anlamda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir.

Asıl siyaseten fırsata çevrilmesi gereken bir seçim sonucuyla karşı karşıyayız. AK Parti, 17 yıllık iktidarında -7 Haziran hâriç- girdiği tüm seçimlerden ezici üstünlükle çıktı. 31 Mart Seçimleri'nde ise en zor seçimini yaşadı. Dolayısıyla bu seçim, AK Parti’nin silkelenip kendine gelmesi açısından büyük bir fırsat olabilir.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ve ittifaklar nedeniyle bundan sonra bütün seçimler bıçak sırtı olacak. O bakımdan adaylar da, teşkilâtlar da çok büyük önem arz ediyor.

AK Parti kurulduktan kısa bir süre sonra iktidar oldu. Millî Görüş geleneğinden gelen isimlerin teşkilâtçılık anlayışlarıyla seçimlerde iyi organize oldu ve her sandıktan istediği netîceyi elde etti.

Uzun bir iktidar döneminin ardından kadrolar yenilendi ve sanki biraz profesyonel siyaset anlayışı ön plâna çıktı. Bu da amatör ruh ve dâvâ anlayışını gölgede bıraktı. Bu anlayış yüzünden 31 Mart Seçimleri gecesi sandık başında dâvâ şuuruyla değil, görev anlayışıyla bekledi müşahitler. Teşkilâtların diğer kademelerinde de aynı anlayış vardı. Hattâ Genel Merkez için de aynı şeyler söylenebilir.

31 Mart Seçimleri ile AK Parti’ye kendini toparlama ve teşkilâtları gözden geçirme fırsatı sunuldu. Eğer gerekli dersler çıkarılırsa, 31 Mart, AK Parti için yeniden yükselişin başlangıcı olabilir.