
BU sefer sizin iç dünyanıza hitap etmeye karar verdik. İnsanların sizi anlamadığını düşünüyor veya anlaşılmayı istiyor musunuz?
Peki muhatabınızı doğru ve iyi anlamak ister misiniz? Hele hele insanın kendini anlaması kadar acil ve önemli hiçbir şey olamaz. İnsanın kendisini doğru anlaması da önemli bir meseledir. Birçok insan bunların imkânsız olduğunu düşünüyor. Bir taraftan insanın kendisi dâhil insanları anlamak, insanlar tarafından anlaşılmak önemli diyoruz, diğer taraftan bunun imkânsız olduğunu düşünen insanlar var. Bu nasıl bir şeydir ki bu kadar önemli olan şeyi imkânsıza vardıracak kadar önünde engeller var?
Tam da bunun için bu yazı icap etti; anlamak ve anlaşılmak için aşmak gereken engeller var.
Peki, bu engeller ne ve nasıl aşılacak?
Üniversitelere, yurtlara konferanslara gittiğimde aklıma geliyor ve soruyorum gençlere: “Anlaşıldığınızı düşünüyor musunuz?” Neredeyse koro halinde “Hayır!” sesini duyuyorum.
Düşünebiliyor musunuz, hemen yanında arkadaşları var ve anlaşıldığını düşünmüyor. Evinde, sosyal ortamlarında da anlaşılmıyor demek ki ve böyle düşünüyor ve söylüyorlar. Koskoca bir YALNIZLAR ordusu…
Peki, neden olmuyor ve ne yapmak lazım?
Öncelikle niyetlerimizi bir masaya yatırmalıyız. Biz gerçekten anlaşılmak mı istiyoruz yoksa karşımızdakinin bizim hakkımızda bizim arzu ettiğimiz gibi düşünmesini mi istiyoruz? Böyle bir düşüncemiz varsa biz kendimizin anlaşılmasını değil, arzumuzun öğrenilip yerine getirilmesini istiyoruz. Bunun çok boyutları var. Anlaşılmaktan korkuyor da olabiliriz. İçimizdeki kötü düşünce ve duyguların anlaşılması işimize gelmeyebilir. Birçok insan da zayıf yönlelerinin fark edilmesine yol açacağı için anlaşılmayı pek de istemeyebilir. Bir başka ifadeyle anlaşılmak, maskenin arkasının görülmesi anlamına gelir. Eğer maskenin arkasındaki bizi biz henüz kabullenemediysek başkasının fark etmesini nasıl kabul edebiliriz ki! Tabii, bu bağlamdaki önemli bir mesele de eğer biz daha kendimizi tanımıyorsak, anlamadıysak bir başkasının bizi tanımasını ve anlamasını bize “hâkim olmak” gibi zannedebiliriz ve bundan korkup kaçabiliriz.
Anlaşılmak için masaya yatırılması gereken diğer bir konu ise, anlaşılmak için yeterli iletişim becerisine sahip miyiz? Kendimizi anlatabilecek kelimelerimiz, kavramlarımız, örneklerimiz, benzetmelerimiz, beden dilimiz ve pek tabii ki muhatabımızın hangi mesajı nasıl yorumlayabileceğine dair bir fikrimiz var mı? Eğer öyle olmazsa siz “mangal tahtası” dersiniz, muhatabınız “bayram haftası” anlar. O yüzden kendimizi ifade edebilme becerimizi ciddi ciddi geliştirmeliyiz. Bu becerinin gelişmesi pek çok sahada işimize yarar ve hayatımızı kolaylaştırır.
Gelelim en önemli diğer engel grubumuz olan KALIPLAR bağlamımıza. Doğuştan itibaren maruz kaldığımız kalıplama işlemi bizim ne yapacağımızı veya ne yapıldığında bizim ne hissedeceğimize ve ne düşüneceğimize dair her şeyi belirlemiştir. Aile, komşu, okul, meslek, iş yeri, arkadaşlık, cinsellik, evlilik hasılı her konuda ne düşüneceğimiz, ne durumda nasıl davranacağımız, bize bir davranışın yapılmamasında neler hissedeceğimiz gibi her şey belirlenmiştir. Meselâ, ben kör olduğumda benim üzülmem, kahretmem, intiharı falan düşünmem gerekiyordu. O tür durumda söylenecek cümle kalıpları, sözler, yapılacak davranışların hepsi hazırdı. Hâlbuki ben üzülmeyip körlüğün bana açtığı kapılara baktım, o daha iyi geldi bana. Dolayısıyla üzülmedim. Kalıpların hepsi zararlı değildir. Kalıplar sosyokültürel, sosyoekonomik gibi birçok sebeplere göre üretilir. O faktörler değişse bile kalıplar aynı hızda değişmezler. O yüzden anlamak ve anlaşılmak için çok önemli bir engel hâline geliverirler. Bizler de anlaşılmak ve anlamak için bu kalıpların farkında olup onlara esir olmadan anlaşılmaya ve anlamaya çalışmalıyız.
Anlaşmayı ve anlamayı eminim sizler de çok kere yaşadınız. Bunun kesintisiz olması için bir takım farkındalıklarımızı arz etmeye çalıştık. Sizler de imkânlarınız ölçüsünde bizlerle bunlardan örnekler paylaşırsanız seviniriz…