HESAP
sorulmayan her darbe ve darbe girişimi, bir sonraki darbeyi hazırlar. Her ne
kadar çok değişiklik yapılsa da, 80 Darbesi’nin etkileri 28 Şubat’ı hazırladığı
gibi, 28 Şubat post-modern darbesi de 15 Temmuz’u hazırladı. Ne garip ki, 28
Şubat’ta bir tarafta görünenler, şimdilerde başka tarafta aktif rol alıyorlar.
Değişen sadece, 15 Temmuz’un kapalı bazı kutuları açık etmiş olmasıdır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “darbe”
kelimesi, “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan
yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi
devirme işi” olarak tanımlanmaktadır.
Bizim demokrasi tarihimizde “küçük
bir azınlık”, kendi istekleri doğrultusunda gitmeyen işler olunca yine
“demokratik yollardan yararlanarak” millete hep balans ayarı çekmiştir. Bu dün
böyleydi, bugün de böyle.
Bu durum, “demokratik yollardan
yararlanma” ilkesine dayandığı için kısmen düzeltildi. Ancak 80 Darbesi’nin
ürünü olan Anayasa, bütün değişikliklere rağmen aktif durumdadır. Yeni anayasa
çalışmaları başlasın, ortalık toz duman olacak yine!
Bir darbenin şartları ortadan
kalkmadan, hiçbir zaman “Başka darbe olmaz” denilemez. Küçük azınlık, sadece
kendisini bu ülkenin sahibi sanıyor. Her defasında topuzu millete ve eğitimin
başına indiriyor.
Bu ülkede darbe en büyük gücünü
ve meşruluğunu “dinî” dayanak bularak yapmak istiyor. Çünkü ülkenin büyük çoğunluğu
Müslüman. Bu durum her dönemde suiistimâl edilmiştir. 28 Şubat’ta bu durum
ikinci zirvesini yapmıştır. Korkarım ki, bir veya iki ömürlük zaman diliminde
üçüncü ve en şiddetli bir zirve daha göreceğiz.
28 Şubat ve bütün darbelerin iki
nedeni vardır: Birincisi, azınlıktaki elitin her şeye sahip olduğu fikri ve bu maksadın
arka plânıdır. İkinci neden ise gençlik, gelecek ve milletin “cehalet”
parmaklıkları arkasında kalmasını sağlamaktır.
28 Şubat her iki nedenden dolayı
yapıldı. Açıkça ifade etmek gerekir: 28 Şubat’ta “eğitim ve okumak” için “Başörtüsü
furuattır” tercihini yapanlar hemen hemen bütün Müslümanlarca “bir tercih”
olarak görüldü. Bu ise çok büyük bir “aldanma” idi. O günlerde kimse “furuat”
söyleminin darbenin meşrulaştırma aparatı olmasının yanında 15 Temmuz’un da
hazırlığı olduğunu ifade edemedi. Bu durum haricindeki bütün durumlar diğer
gruplarca desteklendi ve yetmezmiş gibi sonradan bazı gruplar da “furuat”
söyleyenlere özenmeye başladı. Bu özenti günümüzde farklı bir kisvede devam
ediyor.
28 Şubat’tan tam bir hafta önce,
ilgili bakan, “Bütün borçlarımızı haftaya bitirip IMF ile bağımızı kesiyoruz”
demişti. Bundan önce de maaşlarda Cumhuriyet tarihimizin en fazla artışı
yapılmıştı. Bu durum ve “furuat” söylemi bütün darbelerin ilk nedeninin
açıklığa kavuşturulmasını ortaya koymaktadır.
28 Şubat’ta, darbenin
gerçekleşmesi ve yerleşmesi, tamamen “furuat” söyleminden sonra zemin kazandı.
FETÖ grubuna sahip başörtülü öğrenciler sınıflarda darbe yanlıları ve kendi
gruplarından olan öğretim elemanları ile derse girdiklerinde başlarını açarken,
farklı bir gruba mensup öğretim elemanı derse girdiğinde ise açmayarak öğretim
elemanının soruşturulmasını sağladılar.
Diğer başörtülü öğrenciler “ikna”
odalarında psikolojik tacize uğradılar.
Dinî değerlerin ikinci plâna
itilmesi de yine FETÖ eliyle oldu. 28 Şubat döneminde üniversitelerde, Ankara
merkezli olarak “doktora tezi anketi” adı altında istihbarî bilgi toplandı. 15-20
soruluk bir ankette çok sayıda sorudan 4-5 tanesi tamamen 15 Temmuz’a da ışık
tutmaktadır.
Bu anket sorularından sadece birisi
şöyle:
“Aşağıdaki şahıslardan hangisini
ileride Cumhurbaşkanı olarak görmek istersiniz?
(A) C. A.
(B) H. A.
(C) B. M.
(D) F. G.
(E) T. Ş.”
A, B, C ve E şıklarındaki
şahısların sinema veya ses sanatçısı olduğunu ifade edersek, “D” şıkkındaki
ilkokul mezununun nasıl Cumhurbaşkanı olacağı hangi mantıkla seçeneklere konulmuştu?
Bunun gibi çok sayıda açık ve net
deliller mevcuttur. Ayrıca 2005 yılında bir akademisyen dayanamayıp istifa etmesi
ve istifa gerekçesinde “FETÖ” kelimesini kullanması dikkat çekicidir ancak
kimse dikkate almamıştır. Çünkü Müslümanların büyük çoğunluğu “furuat”
söylemini yanlış bulsalar da destek vermekten geri durmamışlardır. İşte bu ve
benzeri durumlar 15 Temmuz’un ayak sesleriydi!
Üstelik FETÖ’nün Hazreti Mevlânâ’ya
dil uzatması ve “İslâmiyet’i yeni bir din olarak görmüyoruz, biz kendimizi
Yahudiliğin devamı olarak görüyoruz” ifadesi önemliydi. Çok sayıda aklıselim, vatan,
millet, bayrak ve devlet âşığı, 28 Şubat’ın hemen akabinde ileride FETÖ’nün
“silahlı darbe” yapacağını dillendirmiş olsa da bu kimseler “deli” damgası
yemekten kurtulamadılar.
28 Şubat’ın akabinde Apo’yu
teslim ettiler (15 Şubat 1999) ve FETÖ elebaşını ABD’ye aldılar (21 Mart 1999).
Tarihlere dikkat edin, arada yaklaşık bir ay gibi bir süre var. ABD istediği
gibi oynuyor.
28 Şubat post-modern darbesinin
en önemli nedenlerinden birisi de rahmetli Turgut Özal’ın Anadolu’da açmış
olduğu üniversitelerdi. Birileri bu üniversiteleri sindiremedi. “Ülkenin özel
şartları var” diyerek açılan yeni üniversitelerin kapatılmasını istediler ve buradan
da kendilerine meşru yol aramaya giriştiler.
Zamanında dershane ve özel
okullarını istediği zaman devlete verebileceklerini ifade edenler, 17/25 Aralık
süreçlerinde devlete kafa tutarken 28 Şubat’ın neden sözde “bin yıl süreceğinin”
de göstergesi olmuşlardı.
15 Temmuz 2016’daki girişim iki
şeyi açık etti: Birincisi, bütün darbelerin asıl nedeninin milleti sindirerek
1071 öncesi bir toplum oluşturmak istemeleri; ikincisi ise “cehalet”
parmaklıkları arkasına aziz Anadolu halkını hapsetmek… 28 Şubat’ta din
kisvesindeki şeytanın da silahlı darbe yapmaya kalktığı aşikâr oldu. 28
Şubat’ta, “FETÖ silahlı darbe yapacak” diyenlere inanmayan çok büyük çoğunluğun
bu durumu göremediği gözlerine sokuldu.
15 Temmuz gecesi olayın seyrine
göre davranmayı bekleyenler, her defasında pastadan pay almak isteyenler, yine
aktifler. Anadolu halkı, 28 Şubat’ın bütün yükünü çektiği gibi 15 Temmuz’a da
göğsünü siper etmiştir. Mâkâm, para, arsa ve kasa peşinde koşanlar yine
devredeler.
28 Şubat’ın gizli elleri 15
Temmuz’da milletin karşısına toptan dikildiler. Demokrasi ve siyâset altında
bekliyorlar.
27 Mayıs 1960 darbe yaptılar.
22 Şubat 1962’de darbe
girişiminde bulundular.
20 Mayıs 1963’te darbe
girişiminde bulundular.
20 Mayıs 1969’da darbe
girişiminde bulundular.
9 Mart 1971’de darbe girişiminde
bulundular.
12 Mart 1971’de muhtıra verdiler.
12 Eylül 1980’de darbe yaptılar.
28 Şubat 1997’de post-modern darbe
yaptılar.
15 Şubat 1999’da Apo’yu teslim
ettiler.
21 Mart 1999’da Fetö’yü ABD’ye
aldılar.
27 Nisan 2007’de tekrar muhtıra
verdiler.
15 Temmuz 2016’da darbe
girişiminde bulundular.
Yıl 2021… Anayasayı
değiştiremedik, Apo’yu asamadık ve Fetö’yü alamadık. Aslında olanların hepsi
şu: Kimin hangi safta olduğu büyük oranda belli oldu; sinsice bekleyip olayın
gidişatına göre konuşlananlar yine aynı refleksteler.
Sonuçta aziz Müslüman Türk
milleti, 28 Şubat’ın gizli ellerini 15 Temmuz’da aşikâr ederek saflarını açık
etti. Milletin 1071 öncesi toplum hâline dönüştürülme projesinde olanların
hevesi devam ediyor. Anayasa’nın değiştirilmesi söylemi dillendirildi. Burada
da ciddi sıkıntılar yaşanacaktır.
Eğitim-öğretim aşamasında
özellikle müfredat başta olmak üzere hiçbir adım atılmadığını ifade
edebiliriz.
Darbelerin maşaları, piyonları,
kuklaları açık oldu. Lâkin iki asıl omurga yerli yerinde. Her şeye rağmen bu
aziz millet, göğsünü her zaman siper etmekten kaçınmayacaktır. Ancak
“darbelerin” omurgalarının hâlâ canlı olması, görmezden gelinecek bir durum
değildir.