EY Covid-19, sen
neler yaptın bize böyle!
Ne
cemrelerin düşüşünü hissedebildik vaka sayılarını takip etmekten, ne Nevruz
coşkusunu yaşayabildik doya doya.
Çağlanın
tezgâha ilk düştüğündeki bahar müjdesini, çileğin pazardaki kokusunu özledik.
Pazartesi günlerinin sendromunu, hafta sonlarının heyecanını unuttuk.
Annemizi
ziyarete gidip de sarılıp öpememenin acısıyla tanıştık. Sahilde balık tutmayı,
gurûba karşı demli bir çay içmeyi özledik.
Ne
çok kişi varmış hayatımızda meğer, ellerini sıkamayınca anladık.
Sosyal
mesafe, vaka sayısı, entübe, filyasyon gibi kelimeler hayatımızın önemli birer
parçası oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı tanıdık; siyaset yapmadan her
gece ekranlara çıkan o güzel insanı çok sevdik.
Kendimiz
dâhil, birçok ülkenin sağlık sistemleri hakkında detaylı bilgiler edinip
ülkemizle gurur duyduk. Eğitimin uzaktan, sınavların online olanını test ettik.
Sınavları beğendik de sıraları özleyenleri teselliye çalıştık.
“Ramazan da
ertelensin”
diyen aydın kılıklılara rastladık sosyal medyada. CHP’nin ne kadar yardımsever,
mâliyetinin sonuçları kendisini ilgilendirmeyecek olunca ne kadar bonkör
olduğunu fark ettik.
Hükûmet’in
yardıma muhtaç 2 milyondan fazla aileye düzenli ödeme yaptığını, salgın
sebebiyle bu sayının ikiye üçe katlandığını gördük.
Bitmedi
maalesef. Belki az kaldı ama göreceklerimiz var daha. İşte yavaş yavaş
alıştığımız salgın konseptindeki hayatımızın son kayıp anları…
***
Ramazan
da coşkusuz geldi. En az bir hafta öncesinden çarşı pazardan anlaşılırdı
geldiği; iki gün hurma bile yoktu marketlerde. Büyük marketlerden İslâmî hassasiyeti
olanlarda bile Ramazan tezgâhları kurulmamıştı arefeye kadar, sonrasını
bilmiyorum.
Mahyalar
asılmadı sanki camilere. Ya da benim İzmir şanssızlığım sebep oldu görmememe.
İftar çadırları kurulmadı büyükşehirlerde. Teravihler evlere hapsoldu şimdiden.
Cumalara gidemeyen cemaatin tek tesellisi, evde de teravih kılınabiliyor olması
belki de.
Tabiî
en acı tecrübeyi Mekke ve Medîne yaşıyor ibadetler konusunda. Harem-i Şerif ve
Mescid-i Nebevî mi daha mahzun, yoksa o kutsal mekânlara âşık olanlar mı acaba?
***
Ve…
100 yıl sonra ilk defa, Meclis’in kuruluşu coşkuyla kutlanamıyor. 20 yaş altı
kısıtlamalarından dolayı sokağı özleyen çocuklar, 91 yıl önce kendilerine
armağan edilen bu bayramı evde geçirmek zorunda kalıyor.
Vatandaşlar,
balkonlarına astıkları bayrakları İstiklâl Marşı ile süsleyerek gösteriyor vefâsını.
Ramazan
başlangıcıyla 23 Nisan’ın aynı güne denk gelmesi ise kara komedi olarak
hatırladığımız Hac-Kurban meselesi gibi değil. Gerçekten denk geldiler, iyi ki
de geldiler, hoş geldiler!
Özellikle
1923-1950 arasındaki Cumhuriyet yönetimlerine zaman zaman getirdiğimiz
eleştiriler, bizi 23 Nisan’ı kutlamaktan alıkoyamayacaktı elbette. Zira bizim
Cumhuriyet’le bir derdimiz olmadı, olamaz!
Bugün
Osmanlı Hanedan torunlarının hiçbirinden duymadığımız gibi, 1 Kasım 1922’de bu Meclis’in
sürgüne gönderdiği ve hayatlarını sefalet içinde, gurbet ellerde kaybeden Hanedan
üyelerinin de ne ilk Meclis’e, ne de Cumhuriyet’i ilân eden ikinci Meclis’e karşı
bir tutum sergilediklerine şâhit olmadık.
Hâlbuki
gerek Kurtuluş Savaşı (Yunan Harbi) dönemi, gerekse Cumhuriyet’in ilk yılları,
saltanatın geri dönmesi için ahalinin rahatlıkla organize edilebileceği yıllardı.
Ama Osmanlı Sultanı ve Ailesi, milletin bekâsını, refahını ve medeniyetin
gereği olduğu iddia edilen bir yönetim şeklinin devamını kendi saltanatları
uğruna sekteye uğratmayı düşünmediler bile.
İşte
sadece bu sebep bile Cumhuriyet’le bizim aramıza aşılmaz duvarlar öremedi!
Meclis ise, devletin ve milletin kaderi, şerefi ve namusu oldu.
23
Nisan’larda 29 Ekim’lerden daha coşkulu olabilmemizin ardındaki sır budur işte!
Ancak…
Nasıl
bugünkü siyaset, Meclis’in çoğunluk oranıyla aldığı kararlardan memnun olmayabiliyorsa,
biz de bundan 100 yahut 80 sene önce alınan Meclis kararlarını sorgulamayı hak
görebilmeliyiz kendimizde. Ben şahsen, bu hakkı kendimde görüyor, zaman zaman
da kullanıyorum. Bu iki özel ve güzel günün hatırına bugünlük tarihin bence
tatsız günlerine dalmıyor ve bu hakkımı bundan sonraki birkaç makale günüme
bırakıyorum.
Hayırlı
Ramazanlar...