KIYÂMETİ zorlayanların
hedefi, dünyayı 1071 öncesine döndürmektir. Bu ancak, Müslüman Türkleri Orta
Asya’ya sürgün etmek ya da Anadolu topraklarında deizmi yaygınlaştırmakla
mümkündür.
2000’li
yıllar ve sonrasının nesillerini “dijital” üzerinden kültürel anlamda tüketmek,
kültür bağlamında İslâmsızlaştırarak kültürel genosite uğratmak ve Anadolu’yu
böylece teslim almak, yeni plânın ana hatlarıdır.
Peki,
ne yapmalıyız?
Devlet
politikalarımızı “binyılcı-satanist aklın istilâcı-soykırımcı hedeflerini bilen
ve varlığımızı güçlü şekilde sürdürmeye odaklanan” bir çizgiye
yerleştirmeliyiz.
Millet
kimliğimizin yanında temel değerimiz olan Müslüman kimliğimizi esas alan,
zamanın ve mekânın anlamlanacağı yeni tür akıl ile sürdürülecek bir süreç
yönetimi şarttır!
Bu
amaçla kültür, eğitim ve diyanet politikalarımızı bugün ve yarın esasıyla
tepeden tırnağa yeniden tasarlamalı ve binyılcılara benzememek üzere üstün
niteliklerle düzenlemeliyiz.
Özellikle
imam-hatip liseleri ve ilâhiyat fakültelerinin müfredatları, dinî ilimler ve fennî
bilimler şeklindeki düalist modelden acilen kurtarılmalıdır.
Bu
kurumlarımızın müfredatı, bütüncül akıl modeli ile yeniden tasarlanmalı;
imam-hatip liselerinden mezun olanlar felsefe, fizik, kimya, matematik,
bilişim, astronomi, biyoloji ve yabancı “diller” ile donanmalı, “varlığın
hikmeti” ilkelerine dayalı bilim dallarıyla daha da güçlendirilmelidirler.
Bu
doğrultuda ilâhiyat fakültelerinin müfredatına da matematik, kimya, fizik,
iktisat, uluslararası ilişkiler, bilişim ve astronomi konuları yerleştirilmeli
değil midir?
Bütün
bunların yanında yeniden medrese geleneği temelden ele alınarak güncellenmeli
ve gelenek ile bugün mezcedilerek güçlendirilmelidir.
İmam-hatip
liseleri, artık kaliteli din adamlarının yetiştiği kurumlar olmalıdırlar.
Dindar
nesil yetiştirmek için çocuğu imam-hatip lisesine göndermek mantığı yanlıştır!
Kaliteli
din eğitimi olağan okullarda da verilir. Önemli olan, imam-hatip okulları ve
ilâhiyat fakültelerinde dünya ölçeğine uygun, Lâtinceyi de, Arapçayı da
özümsemiş, Doğu’yu da, Batı’yı da ciddî anlamda okuyabilen, akla ve ruha hitap
edecek bir eğitime erişmiş nesiller yetiştirmektir.
***
Yûsufî
bir hayat, Yûsufî bir devlet inşâsı
Tarihin
her döneminde kolaylık dolu yıllar olduğu gibi zorluk dolu vakitler de
olmuştur.
Bu
anlamda Yûsuf kıssasını (Yûsuf Sûresi) mutlaka tekrar ve tekrar okumak
mecburiyetindeyiz!
Kolaylık
ve bereketin olduğu zamanlarda gelir dağılımında gerçekleştirilecek adâlet
tesisi, refahın yoğun şekilde milletleşmesini sağlayacaktır. Böylece hem huzur
bina edilecek, hem de zorlu zamanlara hazırlık yapılacaktır.
Yönetimlerin
en ağır imtihanları, ekonomik zorlukların yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıkar
ve mutlaka “sorgulanırlar”. Çünkü insan için aş, her şeyden kıymetli hâle gelir
bu dönemlerde.
Kolay
ve bereketli dönemlerde büyüyen iş dünyası, servetin edinildiği yer olan bu
topraklara, millete ve devlete karşı malları ve gelirleriyle sorumludurlar.
Kazandıkları
bu güçlü servetleri yurtdışına çıkarmak yerine zorlu dönemlerde bu millet ve bu
devlet için seferber etmek zorundadırlar.
Çünkü
servet sahiplerinin servetlerinde, bu toprakların insanının, yoksullarının,
yetimlerinin, kimsesizlerinin ve de gariplerinin hakları vardır!