
YENİ bir yıl ile değişen takvimler kimilerine neşe eğlence, kimilerine keder getirmekte. Yeni yıl için yapılan kutlamalar apayrı bir konudur ve o konu İslâm’da yer bulmadığı için bahsine girmeyeceğim. Lakin değişen takvim bize yeni şeyler getirdi. Milletimize ve dünyaya yeni meseleler getirdi.
Kısacık zaman dilimine öyle büyük değişim ve gelişimleri sığdırdık ki meydana gelen bir olayı doğru düzgün tartışıp enine boyuna konuşup nasıl tavır alacağımızı kararlaştıramadan bir başka mühim mesele gündeme oturuyor. Çok geçmeden bir başkası gelip akıllarımızı işgal ediyor ve bir öncekini hemencecik unutuveriyoruz.
Gazze soykırımı devam ederken Suriye’de devrim gerçekleşti. O devrim üzerine konuşmaya başlamışken Los Angeles yangınları gündeme oturdu. O büyük yangının ne kadarının gerçek ne kadarının manipülasyon olduğunu anlamaya ve konuşmaya fırsat olmadan Gazze’de nihayet ateşkes sağlandı. Bu ateşkes ile rahat bir nefes aldık. Onu konuşamadan ABD Başkanlık değişimi ve bu değişimin hemen dünya gündemine oturan gelişmeleri gündem oldu. Küreselciler ile Evangelist kavgasının fitili alevlenmeye başladı. Ve hiç beklenmedik anda Bolu Kartal Kaya’da yanan otelde 78 canımız gitti.
Aklıma gelen bu olaylar zincirine başkalarını da ekleyebiliriz. Sadece bunlara bile bakıldığında hemen hepsi hakkında birer kitap yazılacak içerik ve perde ardı olay var. Suriye’de yarım asırdan fazla süren karanlık bir sistem yok olurken ardında bıraktığı zulmün fotoğrafları hiç hafife alınır cinsten değil. Kendi halkına reva gördüğü baskı ve zulme karşın öte yandan kurduğu uyuşturucu ağı ülkeyi bitirdi. İç savaşın sefalete sürüklediği ülke özgürlüğünü ele alalı daha birkaç ay olmasına rağmen gözle görülür bir değişim yaşanmaya başladı.
Kanayan yaramız Gazze, 470 günlük soykırım ile karşı karşıya kaldığı zulüm, ateşkesle şimdilik sona erdi. Tüm teknik ve teknolojik sistemlere sahip devletler bir avuç yiğidi yenemedi. Yerle bir olan Gazze enkaza döndü, çoğu çocuk ve kadın olmak kaydıyla elli bine yakın can şehit düştü, ama o yiğitler yenilmedi.
7 Ekim de bu hezeyan başladığındaki tespitim, “Bir gün bu savaş bitecek ve öldürülmelerine rağmen yurtlarını terk etmeyen o çocuklar bu savaşı kazanacak. Hak gelip de batılın zail olmadığı görülmemiştir. Müsterih olunuz. Geriye ne mi kalacak, koca bir İslâm coğrafyasının gözü önünde yaşanan katliam ve soykırımın vebalı kalacak. Bu vebal hepimizin terazisinde yer bulacak!” şeklindeydi. Gerçekleşti… Yetimler diye tabir edilen ve küçümsenen Hamas, İsrail ve ABD’ye ait tüm ölümcül silahlara direndi. Düşman geri çekilmek zorunda kaldı. Ateşkes ile çocukların yüzüne yerleşen gülümseme tüm dünyada Filistin için dua edenlere mutluluk getirdi. Barış görüşmelerinin en kısa zamanda yapılması ve özgür Filistin devletinin hayata geçmesi en büyük temennimdir.
Yeni Suriye’de artık ileriye gidiş, yeni bir hayat düzeni olacak. Bu düzen elbette kendi kültür ve medeniyetini ayağa kaldıracak. Böylece bölgemizde uzun zamandır kanayan yara yavaş yavaş kapanacak. Benzer durumu inşallah Gazze ve tüm Filistin’de de görecek ve yaşayacağız. Ortadoğu’da akan kan, yaşanan zulüm bittiğinde inanıyorum ki tüm dünya daha barışçıl ve yaşanabilir bir yer hâline gelecek. Elbette sorunlar bitmeyecek, savaşlar veya zulümler sona ermeyecek. Vahşi insanın ve o vahşi yönetimlerin ortaya çıkaracağı sorunlar keşke yaşanmasa lakin sadece umut etmek, gelecek karanlığı bitiremez. Rabbim inananlara güç, kuvvet ve birlik versin. Bu üç sütunu inanç ile desteklediğimiz sürece İslâm barışının hâkimiyeti çok uzakta olmayacaktır.
Bolu Kartal Kaya’da otel yangını sonucu kaybettiğimiz 78 canımıza Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum. Kaderi tayin eden Rabbim insanlara tercih hakkı vermiştir. Elbette bir kişi için belirlenen süre bittiğinde o kişi ölecektir bu vakti tayin edilmiş bir gerçektir, değiştiremeyiz. Ancak, o yangının olmaması imkânlar dâhilinde değil miydi? Yangın olduğunda orada konaklayan vatandaşların daha emniyetle dışarıya çıkabilme imkânı yok muydu? İşte bu sorulara cevap vermesi gereken kurumlarımız, oradaki işletmecilerin eksiklikleri veya yanlışları yüzünden yiten canların olması sadece kader diyerek bir kenara itebileceğimiz bir konu mudur?