
GÜNÜN başlangıç saati, “00:00” ile temsil edilir. Yani başlangıç, noktanın ardıdır. Sıfırdır. Sıfırdan bire, rakamla da 0’dan 1’e gelene dek zaman vardır. 1 saniye olana kadar 100 salise vardır. 1 dakika olana kadar 60 saniye vardır. Yani altmışıncı saniye, 1 dakikanın yittiğini gösterir.
1 saat olana kadar 60 dakika vardır. 1 gün olana kadar 24 saat vardır. 1 ay olana kadar 30 gün vardır. 1 yıl olana kadar 12 ay vardır. Yani sıfıra bağlı olan vakit dilimi bitmeden birin yani yeni vaktin hükmü kabul edilemez.
Bunca hesapla Milâdî 2023 de gelip çattı. Türkiye’nin kurulduğu 29 Ekim 1923 tarihinin “yüz yıl” olarak tam mânâda dolmasına 10 ay daha var. O güne kadar Türkiye neler neler görecek, neleri duyacak ve neleri konuşacak kim bilir.
Takvim inkılabı ile Hicrî ve Rumî takvimleri gündemimizden çıkartarak tamamen Milâdî takvime geçtiğimiz için, bu takvime göre hesap yapıyoruz. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığını ilân ettiği gün, 18 Rebiülevvel 1342 idi. Şimdi ise Hicrî takvimin 1444’üncü yılındayız. Oysa 18 Rebiülevvel 1442 günü Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutlamadık. Yani 4 Kasım 2020 günü, henüz takvim inkılabını yapmamış olarak bağımsızlığını ilân eden Cumhuriyet’in Hicrî plândaki yüzüncü yılıydı.
4 Kasım 2020 günü, Türkiye Hicrî takvime göre yüzüncü yaşı yerine ABD’deki kavgalı ve kanlı Trump-Biden seçimlerini konuşuyordu. Bütün Türkiye buna kilitlenmişti. Kendisinden bîhaberdi. O gün ABD’de Trump destekçisi yayın yapan FoxTV, Türkiye’de ise Biden destekçisi yayın yapıyordu. Peki, neden böyle bir tavra bürünme gereği hissetmişti? Türkiye’de böyle bir poz vermek için neden uğraşıyordu? Türkiye’nin kamuoyunu ABD Başkanlık Seçimleri hakkında bu kadar konsantre tutmanın anlamı neydi?
Neyse, 2020’nin 4 Kasım’ındaki yüzüncü yılımızı fark etmeden kaçırdık gitti. Bari bu sefer kaçırmayalım. Ama nasıl?
Lafı dolandırmadan (ki kendimizi de dolandırmayalım, kandırmayalım), açık, net ve mert şekilde söylemeli ki, Türkiye 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimleri tercihinde “Recep Tayyip Erdoğan” hattından ayrılırsa, yüzüncü yılını değil sadece, önündeki yüz yılını kaçıracak!
Çok mu açık söyledik? Vallahi bugüne kadar hep açık söyledik ama bu kadar açığını söylememiştik sanırım. Peki, neden mi bu söylemi seçtik?
Dünya yeni bir düzen almaya yürüyor ve her devlet, her kutup, her toplum kendisine ilişkin hareket plânlarını ortaya koyuyor. Bu anlamda Türkiye’nin son olarak “Kızılelma” adlı insansız savaş uçağını havalandırdığına şahit olduk. Söz konusu gelişme bütün dünyanın ilgilendiği ve geleceğin konseptlerini belirleyici bir başlıkken, Türkiye, tam da Kızılelma’nın havalandığı gün, bir belediye başkanının sözde hapisle cezalandırıldığını konuştu. Bu saçma ve aşağılık durum bizi şu nedenle endişelendiriyor: Türkiye 29 Ekim 2023 günü bambaşka bir isimle yüzüncü yaşını kutlarsa, o kutlama sadece kutlama olarak kalacak. Fakat bir devlet-millet izi taşımayacak. Ve inanın ki, tıpkı 4 Kasım 2020 günü ABD’yi konuştuğumuz gibi, 29 Ekim 2023 günü de ABD’yi ve diğer Küreselci güç odaklarını konuşacağız.
Evet, Haziran (veya Mayıs) 2023’te millî bir tercih yapılmazsa bu ülkede, 29 Ekim 2023 günü yine bir şey olacak ve biz Türkiye’de Türkiye’yi konuşamayacağız. Tehlikenin farkında mısınız?
Bu ay itibariyle 2023 yılından gün almaya başladı Türkiye. Haziran (veya Mayıs) ayına kadar tam da altı aylık bir gelişim süreci geçecek. Bu süreçte Türkiye’nin alacağı protein ve vitamin miktarının yanı sıra dinlenmesi ve sağlıklı hareket etmesi çok önemli. Ve biz, bu yüzden memleketimizi gözümüzden bile sakınmak mecburiyetindeyiz!
Nice senelere sevgili vatanım!
2023 de hoş gelsin inşallah…