2023 seçimleri beni ürkütüyor!

Beni önümüzdeki seçimler için endişelendiren konu, konuşulan cumhurbaşkanı adaylarıdır. Bugünlerde İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlarının adı gündeme getiriliyor. Bu gündemi, parti içindeki grupların kendi tuttukları ismi öne çıkarma mücadelesinin kamuoyuna yansıması olarak da düşünebiliriz. Bu doğal bir tartışma gibi görünse de ülkemiz için konuşulan isimlerin kalitesi ve kalibresi ister istemez bizi gelecek açısından da endişelendirmektedir.

SEÇİM tartışmalarına girmeyi pek sevmiyorum. Ciddiye alacak olsanız, varınız yoğunuz o oluyor ve gündeminizin tam ortasında duruyor. Yapmanız gereken başka işlerin niteliğini de düşürüyor. Herkes yapması gereken sorumluluklardan kaçma bahanesi olarak bu tartışmalara sığınıyor.

Bugünkü yazımızda biraz kenarından meseleye bakarak, 2023 seçimleri özelinde seçim sistemi ve sonrasıyla ilgili kritik bir konuya dikkat çekmeye çalışacağız.

Daha iki sene var seçimlere. Belki gelecek sene bugünlerde bazı belirsizlikler ortadan kalkacak, bazı isimler öne çıkacak ve daha somut veriler üzerinden konuşuyor olacağız. Muhalefet partilerinin “Yakında seçim olacak” havası oluşturmaya çalışmalarının arka plânında kafa karıştırmak, ortalığı bulandırmak ve bulanık suda balık avlama gayretleri var. Şu an siyâsette tam da taşlar yerine oturmuş değil. Aslında seçim konuşmaları biraz da taşları yerine oturtma ve belirsizlikleri azaltma stratejisi olarak düşünülebilir.

“Yakında seçim olacak” tartışmalarıyla uzaktaki seçime hazırlık yapılıyor olabilir. Ortadaki belirsizlik ve yeni girişimlerin hem iktidara, hem de muhalefete dair fırsatlar ve de tehditler ortaya çıkarabileceği akılda tutulmalıdır.

Şu an seçimle ilgili olarak partilerin hangi ittifak tarafında konumlanacakları, üçüncü bir ittifak cephesinin oluşup oluşmayacağı, yeni partilerin ağırlıkları ve hangi cephenin hangi adayla yarışacağı gibi konular merak edilmektedir. Meselâ Saadet Partisi nerede duracak, Muharrem İnce’nin partisi siyâseti nasıl etkileyecek, HDP ile ilgili tartışmalar İyi Parti’yi ne yöne savuracak? Bunlar seçimleri etkileyecek önemli meselelerdir.

Türk tipi başkanlık sistemi tasarlanırken toplumun çoğunluğunun milliyetçi ve muhafazakâr (yüzde 60-70 civarı) ve geri kalanının da sosyal demokrat ve seküler eğilimli (yüzde 30-40 civarı) olduğu varsayımı üzerinden gidilmiş ve yüzde 50+1 mantığıyla her halükârda milliyetçi ve muhafazakâr bir adayın cumhurbaşkanı olacağı hesap edilmişti.

Lâkin şu anki ittifak oluşumlarına bakıldığında yukarıdaki eksenden farklı bir gruplaşma olduğu görülmektedir. Cumhur İttifakı o beklenen çoğunluk tarafına yerleşmişken, Millet İttifakı “beş benzemezin” bir araya geldiği nitelemesini hak edecek çeşitliliktedir. 

İçinde sol ve seküler zihniyet ile birlikte milliyetçi, İslâmî referanslı, ayrılıkçı eğilimli birçok unsuru barındırabilmektedir. “Bu kadar birbirine benzemezi bir araya getiren şey nedir?” diye düşünüldüğünde, “başkanlık sistemine karşı oldukları ve parlamenter sisteme dönmek istedikleri” dışında ortak bir özellik akla gelmemektedir. Aslında temel hedef ve bir araya gelme gerekçesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı devirebilmektir.

HDP’nin PKK terör örgütüyle olan ilişkilerinden dolayı kapatılmasının gündeme gelmesi ile Millet İttifakı’ndan bir üçüncü ittifak cephesi çıkıp çıkmayacağını zamanla göreceğiz. Böyle olduğunda da üçüncü ittifakın son raddede kendini nerede konumlandıracağı ise ayrı bir konu. Yani 2023’e kadar daha bu köprünün altından çok sular akacak…

Beni önümüzdeki seçimler için endişelendiren konu, konuşulan cumhurbaşkanı adaylarıdır. Bugünlerde İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlarının adı gündeme getiriliyor. Bu gündemi, parti içindeki grupların kendi tuttukları ismi öne çıkarma mücadelesinin kamuoyuna yansıması olarak da düşünebiliriz. Bu doğal bir tartışma gibi görünse de ülkemiz için konuşulan isimlerin kalitesi ve kalibresi ister istemez bizi gelecek açısından da endişelendirmektedir. Bahse konu olan isimlerin Finlandiya gibi bir ülkeye değil, dört tarafı ateş çemberi ile çevrilmiş, dünyanın en büyük askerî güçlerinin odak noktasında, Libya’dan Orta Asya’ya, Balkanlardan Orta Doğu’ya uzanan bir coğrafyada etkili bir aktör olan büyük bir ülkenin başına geçireceğiz.

Kişisel hesaplarla siyâset yapıldığı, nefret üzerinden cephelerin oluşturulduğu bir sistemde ülkeyi perişan edecek bir kişinin bile seçilme ihtimâli bulunmaktadır. Muhalefetteki partiler partilerindeki en kalifiye kişileri bulup aday yapmak yerine, ittifakı dağıtmayacak ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı devirecek bir toplumsal desteği sağlayabilecek aday peşinde koşacaklardır. Adayların koskoca ülkeyi yönetme potansiyeli, ülkenin birliği ve dirliği için yapacakları, uluslararası konularda alabilecekleri inisiyatifler hiç gündemde değildir. “Bu iktidar gitsin de ne olursa olsun” mantığının aday belirleme işine yansımasıdır bu.

Yüzde 50+1 sisteminin en kritik çıkmazı bu durum olsa gerektir. 2023 seçimleri atlatılsa bile bu sistematik bir problem olarak önümüzde durmaya devam edecektir.

Toplumun önüne koyacağımız adayların “O mu olsun, bu mu olsun?” noktasına gelmeden önce siyâsetin temsil mâkâmlarından pişerek gelmeleri önemlidir. Meselâ sadece partilerin başkanlarının aday olması üzerinden gidilmiş olsaydı, belki de bu tehlikeyi bu kadar fazla hissetmemiş olurduk.

Tehlike sadece seçilecek kişiyle değil, devlet yönetiminin sistem merkezli değil de kişi merkezli tasarlanmış olmasıyla da ilgilidir. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, tecrübeli ve becerikli kişilerin başkan olacağı üzerine kurgulanmıştır. Öyle olduğu takdirde ciddî atılımlar yapılabilir, bu doğrudur. Ancak seçim sisteminin herhangi bir keyfiyeti olmayan kişileri de devletin tepesine taşıması ihtimâli bulunmaktadır. Kifayetsiz birinin bu kadar yetkiyle güçlendirilmiş bir mâkâmı işgal etmesi, insanı ürkütmektedir.

Üç yıllık tecrübe ile birlikte, kısır siyâsî çekişmelerden bağımsız olarak hem seçim sisteminin, hem de Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Burada da iş tabiî ki iktidara ve Cumhur İttifakı’na düşmektedir. Böyle bir çalışmaya, tıpkı anayasa çalışmalarına davet edildiği gibi diğer siyâsî partiler de dâhil edilebilir.