FETÖ’yü bütün
detaylarıyla öğrenmeden evvel de biliyorduk ki, bu örgüt, zekâsıyla farkını
gösteren çocukları önlerine sunduğu imkânlarla kendisine bağlıyor, ailelerini
bertaraf ediyordu.
Çocuğun
ele geçirildiği ve ailenin bertaraf edildiği bir diğer grupsa DHKP-C idi.
DHKP-C’ye
evlâdını kaptıran aileler, çocuklarının kullanıldığına yönelik sarf ettikleri
söylemlerle kamuoyunda küçük de olsa ses getirmişlerdi. Evlâdını FETÖ’ye
kaptıranlarınsa çok da problemleri yoktu. Ne de olsa durumları iyiydi. Öyle ya,
Türkiye 2001’de bir kriz yaşamıştı da özel sektör çökmüş, “devlete kapağı
atmak” kalıplaşmış bir deyim hâlini almıştı. Ve FETÖ, devlet ve özel sektörde
yaptığı atılımlarla kendisine olan minneti kuvvetlendirmişti.
FETÖ’ye
gelene kadarsa, Masonik örgütlenmelerin gözde üniversitelerimizde yaptıkları faaliyetler
dikkat çekiyordu. Tabiî dikkat kesilenin dikkatlerini…
İlkokuldayken
yapılan bir veli toplantısına gelen babamın Rotaryenlere gösterdiği tepkiyi
sanırım o Rotaryenler hayatlarında görmemişlerdir. İlkokuldan üniversitelere
değin kuruldukları eğitim yuvalarında elitizmin uşaklarını devşirmeyi
kendilerine vazife edinmişlerdi de Anadolu çocukları zannettiler ki,
Türkiye’nin en iyi okullarında kimliklerini koruyarak büyüyebildiler. Bu asla
böyle olmadı.
Boğaziçi,
ODTÜ ve daha nice okulumuzda sözde uluslararası imkânlardan faydalandırılan
yavrucaklar bir bir kimliklerinden uzaklaştırıldılar. Kimi para, kimi şehvet
nev’inden türlü nefsî çekim organizasyonlarıyla o yıllarca zekâsıyla övünülen
çocuklar birkaç günde ailelerine uzak kişiliklere büründürüldüler.
Arkadaş
hatırının anne baba hatırından çok sayıldığı ergenlik dönemlerinin bu bilindik
sonucuyla alâkalı olarak Türkiye’nin geçirdiği son toplumsal dönemeçse 2001
Krizi oldu. Bugün AK Parti’nin karşısına çıkan duvar, 2001 Krizi’nin ekonomik
verileri değil, insanî verilerinden oluşmaktadır.
AK
Parti’yi iktidara taşıyan 2001 Krizi toplumundan dünyaya gelen yeni toplum, AK
Parti’nin Masonlar, FETÖ ve bilumumu Türkiye’nin geleceğine kasteden
organizasyonlarına alan bırakmak zorunda kaldığı süreçte yetişti. Çocuklar ve
ergenler, aileleri ile değil, aidiyet besledikleri organizasyonlar ile anılır
oldular.
Gezi
Kalkışması’ndan dört isim, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük ve Abdullah Cömert
bağlı oldukları örgütler eliyle efsaneleştirilirken, FETÖ’cü polisler
tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz ise sahiplenilmedi. Çünkü
onun hiçbir gruba üyeliği yoktu.
Bu
çocuklara karşı diğer tarafınsa Şehit Yasin Börü’sü ve Eren Bülbül’ü konuldu.
Yazık ki, çocuklar dahi ait oldukları yerler kadar sahiplenilir oldular.
Bugün
Boğaziçi Üniversitesindeki olaylarda gözaltına alınanların okulun öğrencisi
olmadıkları üzerine konuşuluyor. Bu konu hakkında çok düşünmeye gerek var mı?
Covid-19’a karşı mücadele kapsamında bütün üniversitelerde eğitimler
kısıtlandı. Dolayısıyla öğrenciler evlerindeler. Evde kaldıkları bu süreçte
aileleri çocuklarıyla ne kadar alâkadar oldular? AK Parti bu kıymetli
dondurulmuş süreçte nasıl bir proje geliştirdi?
Meseleyi
provokasyonlar üzerinden okumak kolay, kontrol üzerinden okuyansa yok!
Masonlara,
FETÖ’ye ve bilumum Türkiye’nin geleceğinde gözü olanlara karşı bu toplumun
aileleri nasıl bir korunmayla hareket ediyorlar? Bu milletin öz sivil toplum
kuruluşları, okullar hakkında ne plânlıyorlar?