2001 Krizi’nin artık davranışları

Bugün Boğaziçi Üniversitesindeki olaylarda gözaltına alınanların okulun öğrencisi olmadıkları üzerine konuşuluyor. Bu konu hakkında çok düşünmeye gerek var mı? Covid-19’a karşı mücadele kapsamında bütün üniversitelerde eğitimler kısıtlandı. Dolayısıyla öğrenciler evlerindeler. Evde kaldıkları bu süreçte aileleri çocuklarıyla ne kadar alâkadar oldular? AK Parti bu kıymetli dondurulmuş süreçte nasıl bir proje geliştirdi?

FETÖ’yü bütün detaylarıyla öğrenmeden evvel de biliyorduk ki, bu örgüt, zekâsıyla farkını gösteren çocukları önlerine sunduğu imkânlarla kendisine bağlıyor, ailelerini bertaraf ediyordu.

Çocuğun ele geçirildiği ve ailenin bertaraf edildiği bir diğer grupsa DHKP-C idi.

DHKP-C’ye evlâdını kaptıran aileler, çocuklarının kullanıldığına yönelik sarf ettikleri söylemlerle kamuoyunda küçük de olsa ses getirmişlerdi. Evlâdını FETÖ’ye kaptıranlarınsa çok da problemleri yoktu. Ne de olsa durumları iyiydi. Öyle ya, Türkiye 2001’de bir kriz yaşamıştı da özel sektör çökmüş, “devlete kapağı atmak” kalıplaşmış bir deyim hâlini almıştı. Ve FETÖ, devlet ve özel sektörde yaptığı atılımlarla kendisine olan minneti kuvvetlendirmişti.

FETÖ’ye gelene kadarsa, Masonik örgütlenmelerin gözde üniversitelerimizde yaptıkları faaliyetler dikkat çekiyordu. Tabiî dikkat kesilenin dikkatlerini…

İlkokuldayken yapılan bir veli toplantısına gelen babamın Rotaryenlere gösterdiği tepkiyi sanırım o Rotaryenler hayatlarında görmemişlerdir. İlkokuldan üniversitelere değin kuruldukları eğitim yuvalarında elitizmin uşaklarını devşirmeyi kendilerine vazife edinmişlerdi de Anadolu çocukları zannettiler ki, Türkiye’nin en iyi okullarında kimliklerini koruyarak büyüyebildiler. Bu asla böyle olmadı.

Boğaziçi, ODTÜ ve daha nice okulumuzda sözde uluslararası imkânlardan faydalandırılan yavrucaklar bir bir kimliklerinden uzaklaştırıldılar. Kimi para, kimi şehvet nev’inden türlü nefsî çekim organizasyonlarıyla o yıllarca zekâsıyla övünülen çocuklar birkaç günde ailelerine uzak kişiliklere büründürüldüler.

Arkadaş hatırının anne baba hatırından çok sayıldığı ergenlik dönemlerinin bu bilindik sonucuyla alâkalı olarak Türkiye’nin geçirdiği son toplumsal dönemeçse 2001 Krizi oldu. Bugün AK Parti’nin karşısına çıkan duvar, 2001 Krizi’nin ekonomik verileri değil, insanî verilerinden oluşmaktadır.

AK Parti’yi iktidara taşıyan 2001 Krizi toplumundan dünyaya gelen yeni toplum, AK Parti’nin Masonlar, FETÖ ve bilumumu Türkiye’nin geleceğine kasteden organizasyonlarına alan bırakmak zorunda kaldığı süreçte yetişti. Çocuklar ve ergenler, aileleri ile değil, aidiyet besledikleri organizasyonlar ile anılır oldular.

Gezi Kalkışması’ndan dört isim, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük ve Abdullah Cömert bağlı oldukları örgütler eliyle efsaneleştirilirken, FETÖ’cü polisler tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz ise sahiplenilmedi. Çünkü onun hiçbir gruba üyeliği yoktu.

Bu çocuklara karşı diğer tarafınsa Şehit Yasin Börü’sü ve Eren Bülbül’ü konuldu. Yazık ki, çocuklar dahi ait oldukları yerler kadar sahiplenilir oldular.  

Bugün Boğaziçi Üniversitesindeki olaylarda gözaltına alınanların okulun öğrencisi olmadıkları üzerine konuşuluyor. Bu konu hakkında çok düşünmeye gerek var mı? Covid-19’a karşı mücadele kapsamında bütün üniversitelerde eğitimler kısıtlandı. Dolayısıyla öğrenciler evlerindeler. Evde kaldıkları bu süreçte aileleri çocuklarıyla ne kadar alâkadar oldular? AK Parti bu kıymetli dondurulmuş süreçte nasıl bir proje geliştirdi?

Meseleyi provokasyonlar üzerinden okumak kolay, kontrol üzerinden okuyansa yok!

Masonlara, FETÖ’ye ve bilumum Türkiye’nin geleceğinde gözü olanlara karşı bu toplumun aileleri nasıl bir korunmayla hareket ediyorlar? Bu milletin öz sivil toplum kuruluşları, okullar hakkında ne plânlıyorlar?