1999’dan 2021’e doğal afete karşı değişmeyen bakış, değişmeyen anlayış

Kastamonu Bozkurt’ta meydana gelen sel felâketini yorumlarken, “HES patladı! Zaten Bozkurt’un imarını dere yatağına çeken de AK Partili belediye… Hattâ AK Parti’den sonra orada en çok oyu alan MHP… Öyleyse Bozkurtlular bir kez daha düşünsün!” şeklindeki aşağılık cümleye bel bağlayanlar, kendi bağlı bulundukları siyâsî partilerin kazandıkları belediyelerin mesul oldukları yerlerde meydana gelen doğal afetler için ne düşünüyorlar?

BUGÜN, 17 Ağustos 1999 günü, merkez üssü İzmit Gölcük olan büyük depremin yıldönümü…

20 bini aşkın sayıda vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve yüz binlere ulaşan sayıda binanın enkaza dönüştüğü bir depremdi 17 Ağustos Depremi.

17 Ağustos Depremi’ne ilişkin bir bilgiyi daha evvel kaleme aldığımız bir yazıda aktarmıştık. Tekrar etmekte fayda var…

O bilgi şöyleydi: Gölcük’teki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı tesislerde, sözde Kur’ân sayfaları yırtılıp yırtılıp yerlere savrulmuş ve üzerlerinde, tam da deprem ânına kadar dansöz oynatılmıştı da deprem bu yüzden gerçekleşmiş ve denizin yuttuğu tesislerin enkazında bulunan Bahriyeli subayların cesetlerinin başları birer domuz başı hâlinde bulunmuştu. Bu bilgi, FETÖ terör örgütünün yayın organlarından biri olan Zaman gazetesinin o dönemki bir Ankara muhabiri ile birlikte depremden zarar görenlerin bulunduğu toplama alanları ile birlikte çevre şehirlerde yayılmıştı.

“Bilgi” dediysem, elbette yalan bilgi, tevatür, masal…

Tabiî bir de bu deprem tevatürünün üzerine eklemlenmiş yüzlerce aşağılık yalan daha…

Bu depremin üzerine dönemin iktidarı olan Anasol-M yönetiminin deprem bölgesine yaklaşık bir ay sonra lûtfedip iltisak etmesi, bugün orman yangınlarında çürümüş uçaklardan medet umanların o günlerde de çürümüş çadırlardan medet umarak utanmadan bölgeye göndermeleri, bugün İyi Parti’de siyâset etmeye çalışan Koray Aydın’ın karıştığı çadır ve yardım skandalı, birilerinin “Siz buna müstehak oldunuz! Günahlarınızın kefaretini ödüyorsunuz!” yaygarası ile dindirilmeye kalkışılmış, hattâ unutturulmuştu.

17 Ağustos 1999’un üzerinden 22 yıl geçti. Türkiye, o günlerde yanlış imar, denetimsiz inşaat, rantçı belediyecilik üzerinden çektiği ağrıyı bu kez sel ve yine deprem gibi afetlerle çekiyor.

O günlerde rantçı belediyelerin suçlarının üzerlerini örtmeye çalışanlar, o gün FETÖ’nün yalanlarına alan açanlar, bugün de yine birilerini kurtarmanın, başka yalanlara alan açmanın peşindeler.

Evvelâ söyleyeyim, bu mecrada defalarca kez yazdı ki, bu fakir kardeşiniz bütün hidroelektrik santrallere yani HES tipi bütün uygulamalara karşıdır. Ancak elbette yalana da karşıdır.

Kastamonu Bozkurt’ta meydana gelen sel felâketini yorumlarken, “HES patladı! Zaten Bozkurt’un imarını dere yatağına çeken de AK Partili belediye… Hattâ AK Parti’den sonra orada en çok oyu alan MHP… Öyleyse Bozkurtlular bir kez daha düşünsün!” şeklindeki aşağılık cümleye bel bağlayanlar, kendi bağlı bulundukları siyâsî partilerin kazandıkları belediyelerin mesul oldukları yerlerde meydana gelen doğal afetler için ne düşünüyorlar?

Bir şehirde imar konusunun o şehrin yerel yönetiminin dâhil olduğu kararlarla gerçekleştirildiği herkes için ayanken, orman yangınları üzerine güya boşa çıkan arazilerin otel sahiplerine peşkeş çekileceği yalanını söylerken, hattâ kendi itfaiye araçlarını bekletip de Hükûmet’ten sözde söndürme uçağı bekleyen belediye başkanları nasıl bir zihinle düşünürler?

HES inşaatlarının yapımını kendi çürük çadırlarıyla kıyaslayanlar, nasıl bu kadar kolay “HES patladı!” diyebiliyorlar?

Ben bir su sevdalısı olarak, suyollarının boşaltılmasını, imardan arındırılmasını, Türkiye’deki bütün dere yolu ve dere yataklarında kurulu olan binaların tahliye edilmesini ve sahiplerine oturuma elverişli olup tarım arazisi olmayan yeni arsalarda yatay mimari ve hattâ müstakil yapılar verilmesini savunan biriyim. Ama velev ki gerçekten bir HES arızası oldu, bunun için sevinecek ve “Ben demiştim” ahlâkıyla çemkirecek biri değilim.

Vatanperver olan, azıcık insan olan böyle davranır zira…

Bizden önceki medeniyetlerin başına gelenlerle sınanmadan bu dünyadan göçmeyeceğimizi biliyoruz. Tabiî, 1999’da FETÖ’nün klasikleşmiş tevatürlerinin de nerelere hizmet ettiğini öğrendik. Fakat biz ne kadar öğrensek de, her konuya ve her olaya canının istediği gibi bakan güruhun vahşi anlayışı hâlâ aynı; sanırım daima aynı kalacak. Allah firâset indirsin üzerlerine, Allah hidâyet eylesin!