BUGÜN Ankara’daki Akıncı Dâvâsı ile Cumhurbaşkanına Suikast Dâvâsı’nda
yargılanan ve başarılı olsaydı büyük mevkilere getirileceği listelere
kaydedilen 15 Temmuz’un Marmaris’te görevli MAK Tim Komutanı eski Tuğgeneral Gökhan
Şahin Sönmezateş ve lideri olduğu tim, Sayın Cumhurbaşkanımıza suikast
yapılmasına yönelik eylemde bulunmuşlardı.
Salgın nedeniyle şu an dondurulmuş olsa da
Sönmezateş’in tutukluluğu ve dâvâlar görülmeye devam ediyor.
Sönmezateş ve altında çalışan personelin
ifadelerinin ne kadar takip edildiğini bilmiyorum ama 2016 yılından bu yana
katıldığı tüm duruşmaları gözlemliyorum…
Orada verdikleri ifadelerden izlediğim ve anladığım
kadarıyla, Sönmezateş ve ekibi, 13 Temmuz günü icra edecekleri suikast
plânlarını A3 kâğıtlarında hazırlık yapmışlardı…
Buradan anlıyoruz ki, kalkışma plânlarını A3 kâğıtlarında
arz etmişler.
15 Temmuz gecesi Sönmezateş, saat 21:00-22:00
arasında Çiğli Ana Jet Üssü’nden telefon ile Okluk emrini, saat 00:00 civarı da
ilgili komutan ile ikinci görüşmede önce göreve başlama, sonra da görev iptal
emrini almış.
Gecenin ilerleyen saatlerinde ise tekrar görevi icra
etme emri almışlar.
Burada dikkat çeken bir husustur; bu telefonların
kayıtları olmadığına göre, konuşmalar askerî kriptolu telefon MILSEC üzerinden
yapılmış!
Edindiğim bilgiye göre, MILSEC tipi telefon, üslerde
üs komutanı ile komutan yardımcısının odasında olur.
15 Temmuz gecesi Çiğli Üs Komutanı, darbenin merkezi
konumundaki Akıncı Üssü’nde olduğuna göre, Sönmezateş, konuşmaları komutan yardımcısının
odasından yapmıştır. Eğer haklıysak, 15 Temmuz sonrası bu odayı belki de
değiştirmişlerdir…
Bu dikkat çeken detay bir tarafa, 2016’nın 15
Temmuz’unu 16’sına bağlayan geceden sonrasına değin sürekli kafamızı kurcalayan
nokta, Sönmezateş’in elindeki tim personelinin sayısı ve aldığı emirlerin
tutarsızlıkları…
Öyle ya, kanalizasyon menfezinde yakalanan timin
sayısı ve bir verilip bir iptal edilen emirler silsilesine bakıldığında, Sayın
Cumhurbaşkanımız ile ilgili asıl plân, sonuca MAK timleri ile gidilmek
istenmediği yönünde...
Yani asıl plâna göre, Sayın Cumhurbaşkanımızın,
ailesiyle birlikte konakladığı otelde kalması istenmiyor. Aksine, buradan
ayrılması hedefleniyor!
Bu kanaate şuradan varmak mümkün: Sönmezateş’in elindeki
tim personeli sayısı ile Cumhurbaşkanlığı korumalarının sayısı ve çevrede
bulunan halkın darbecilere karşı koyma ihtimâli düşünüldüğünde, timlerin
gerçekleştirmeye çalıştıkları görevin başarı şansı oldukça düşük!
***
Şimdi bu çerçevede bir tahayyül koyalım ortaya…
Bir sürek avındasınız… Elinizdeki imkânlara göre
hedefinizdekini bulunduğu yerden açığa çıkarmayı mı düşünürsünüz, yoksa kısıtlı
zamana rağmen beklemeyi mi?
Genel olarak yakalanması zor avları vurabilmek için,
bir grup avcı, hedefi esas atışı yapacak olan avcının önüne doğru sürerler…
İşte sürek avı, ismini buradan alır!
Sönmezateş ve ekibinin amacının, Sayın
Cumhurbaşkanımızın bulunduğu yerden çıkarılması ve asıl ateş alanına girmesini
sağlamaktı!
Ve o alan, kara değildi…
Bu anlamda Sönmezateş ve MAK timinin görevi, durumu
sansasyonel bir sahneye taşımak ve Sayın Cumhurbaşkanımızı daha kolay bir hedef
hâline getirerek, nihâî sonun sadece bir kişinin üzerine kalmasını sağlamaktı.
Elbette bu durum, Kadir-i Mutlak’ın Hafîz İsm-i
Şerîfi ile hamdolsun bu hâle gelmedi ve bizim kastettiğimiz, bir olasılık
olarak kaldı.
Ancak Sönmezateş’in ifadeleri, bunu sadece bir
olasılık olarak bırakmamaya götürüyor bizi!
Sönmezateş, duruşmalar esnasında birkaç kez, “Birileri
bizi kandırdı” şeklinde ifade verdi.
Bu anlamda, “Emirler
değiştirilmiş ya” diye düşünmek saçma olur burada. Zira onun “Bizi
kandırdılar” dediğine bakmayın! Neden mi?
Çünkü Gökhan Şahin Sönmezateş, Genelkurmay
Başkanlığı’nın tüm istihbaratının sağlandığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim
Merkezi Başkanı idi!
Yani Sönmezateş, tüm askerî isthibaratın toplandığı
isimdi!
Bu minvâlde, tuzağa düşmeyecek kadar da zeki biri...
***
Sönmezateş, kendilerinin tuzağa çekildiklerini
söyleyerek, aklı sıra ilk yani asıl plânın yani buraya çizdiğimiz ve olasılık
gibi görünen kurgunun yürürlükte olduğunu saklamaya ve iki tarafa hem Kripto
Üst Akla, hem de mensubu olduğu terör örgütüne “Ne yapacaksanız yapın artık, yoksa konuşurum!” tehdidi savuruyor.
Bu yüzden tekrar dönelim başa…
Sönmezateş ve ekibinin asıl amacı olsa olsa, Sayın
Cumhurbaşkanımızı bulunduğu yerden çıkararak uçağa binmeye zorlamak olmalıdır.
Bu nedenle darbecilerin asıl plânlarının, Sayın
Cumhurbaşkanımızın en korunmasız olduğu yerde, “uçağı havadayken” yakalamak ve
MAK timlerinin amacının da Sayın Cumhurbaşkanımızı uçağa binmeye zorlamak
olduğu akla daha yatkındır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bulunduğu uçağı, âdeta bir
sürek avı misâli, avın en korumasız olduğu yere, F-16 uçaklarının önüne sürmeye
çalışmış olduklarından daha mantıklı bir açıklama, konunun uzmanlarını da
yokladığımda bulunamıyor.
***
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tuzaktan kurtulmasının sebebi
hakkında Kadir-i Mutlak’ın en hayırlı tuzak kurucu olarak devreye girmesinden
bahsettik.
Kurtuluş, takdir-i İlâhî…
Peki, ne sebepler halk etti Yüce Hâlik?
Birinci sebep şu: Cumhurbaşkanlığı uçağı üç ayrı
yerde bekletildi…
İkinci sebep şu: Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nin
elektrikleri kesildi…
Ve üçüncü sebep: Eskişehir Birleştirilmiş Hava
Harekât Merkezi’ndeki millî vatanperver subaylar, kalkışından hemen sonra Cumhurbaşkanlığı
uçağına sivil kod verdiler!
Hakikat sahneyi gözünüzde canlandırmak öyle kolay
ki…
Durum şöyle gelişti:
Cumhurbaşkanlığı uçağının Dalaman’dan kalkışından
sonra Kontrolör Yarbay, uçağa sivil tanıtma kodu girerek, sessizce yanındaki komutanı
olan Albay’a, “Komutanım, Cumhurbaşkanı’nın
uçağı kalktı, sivil kod girdim” der.
Albay’ın cevabı nettir: “Sus, kimse duymasın!”
Bu iki millî vatanperverin sadece “1 metre”
gerisinde oturan FETÖ mensubu generallerin (!) bu konuşmayı duymamaları ise,
gecenin en kritik ânı olmuştur.
Düşünebiliyor musunuz?
Âdeta Hicret’e başlarken yerden bir avuç kum
alınıyor da Yasin’e başlanıyor gibi…
Aman Ya Rabbi!
Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nde elektrikler kesilince
ve Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’nde millî subaylar görev yapınca, FETÖ
pilotları, radar iz tanıma yardımı alamadıkları için âdeta o gece havada kör
oldular!
Cumhurbaşkanlığı uçağını teşhis için sivil uçakların
koluna gidip görmeye çalışarak arama yapmak zorunda kaldılar…
F-16
uçaklarının füzelerinde “CB” yazısı
***
Sahneyi bir de ayrı bir koldan izleyelim…
Cumhurbaşkanlığı uçağı, Bandırma üzerinde 40 dakika
kadar beklemeye koyulmuştu.
O sıralarda FETÖ’cü teröristlerin kullandığı bir
uçak, Boğaziçi Köprüsü üzerinde sonik patlamalar yapıyordu. Cumhurbaşkanlığı
uçağı, Atatürk Havalimanı kulesinin millî unsurlar tarafından ele
geçirilmesinden sonra İstanbul’a yaklaşmaya başlamıştı.
Bunun üzerine İstanbul üzerinde uçan FETÖ teröristi
pilot, Bandırma’ya doğru uçarak Cumhurbaşkanlığı uçağını görüp tanımaya çalıştı.
Ancak teröristin kullandığı F-16 uçağının o anda yakıtı
bitmeye yüz tuttu!
Süreka’nın atının ayakları kumlara saplandı bu kez
de…
Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı uçağına 30 NM kala (füze
menzili içerisinde) Yenişehir üzerinde bekleyen tanker uçağına doğru uçmak
zorunda kaldı.
F-16 uçağının yakıtının bitmesini takdir-i İlâhîden
başka nasıl açıklayabiliriz?
***
15 Temmuz gecesi asıl plânlarının Sayın Cumhurbaşkanımızı
en savunmasız olduğu yerde, havada olmaya zorlamalarının ikinci göstergesi ise,
Sayın Cumhurbaşkanımızın bulunduğu yeri terk etmesinin ardından, daha sonra
FETÖ ile ilişkileri saptanan tüm komutanların bir şekilde esir duruma düşmeleridir!
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızı havada yakalamayı başarabilselerdi
ve FETÖ ile ilişkili komutanlar normal mâkâmlarında olsalardı, hepsi için hukukî
sorumluluklar doğacaktı.
Bu sorumluluktan kaçmak isteyen FETÖ ile ilişkili komutanlar,
plânı bildikleri hâlde, kaçma imkân ve kabiliyetleri olmasına rağmen bunu kullanmamışlar
ve (çoğu) bir şekilde esir durumuna düşmüşlerdir. Şimdi ise adalet önünde hesap
veriyorlar!
Cumhurbaşkanlığı uçağı, Bandırma üzerinde 40 dakika kadar beklemeye koyulmuştu. O sıralarda FETÖ’cü teröristlerin kullandığı bir uçak, Boğaziçi Köprüsü üzerinde sonik patlamalar yapıyordu. Cumhurbaşkanlığı uçağı, Atatürk Havalimanı kulesinin millî unsurlar tarafından ele geçirilmesinden sonra İstanbul’a yaklaşmaya başlamıştı. Bunun üzerine İstanbul üzerinde uçan FETÖ teröristi pilot, Bandırma’ya doğru uçarak Cumhurbaşkanlığı uçağını görüp tanımaya çalıştı.
Sönmezateş’in bir duruşma sırasında Mahkeme Başkanı’na
o gece ile ilgili verdiği örnekse çok ilginç!
Mel Gibson’un başrolünde oynadığı ve yönettiği,
İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesini anlatan “Cesur Yürek” filminden örnek
veriyor Sönmezateş...
Sönmezateş, “Kendimi
o filmin kahramanına benzetiyorum. Hani final sahnesinde, filmin kahramanı
maskeli bir İngilizle vuruşurken İngiliz’in maskesi düşüyor ve kahraman,
vuruştuğu İngiliz’in aslında adına savaştığı İskoç Kralı olduğunu anlıyor ya,
bizim durumumuz tam da buna benziyor!” diyor…
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, “Sizin kralınız kim?”
diye soruyor...
Sönmezateş, “Bunu
Akıncılar Dâvâsı’ndaki duruşmalara bırakalım” diyerek, ümidini kesmediği
kralını saklıyor.
Öyleyse, “Şimdi aynı plân devam ediyor” demekle
haksız mıyız?
***
Sonuç olarak 15 Temmuz gece 03:30’da plânlanıp da ifşa
olduğu için zamanından önce yapılan bu kalkışma, bir darbe girişiminden daha
çok, 11 Eylül saldırıları gibi, televizyonların en fazla izlendiği bir zaman
olan 22:00’da, herkesin gözü önünde bir hükûmet değiştirme plânı ihtimâli taşımaktadır.
Kaldı ki, buraya kadar bahsettiğimiz asıl kurguya
göre, bizler sihirbazın (üst aklın) televizyonda gösterdiği kuklalarını
seyrederken, arkasında sakladığı diğer kuklalar ise “hükûmet düşürme” darbesi
görüntüsünde, “hükûmet değiştirme” suikastı işlemeye çalışmadılar mı?
Aynı
plân devam ediyor!
15 Temmuz işgalci darbe girişiminde başarısız olan
FETÖ ve onu kullanan aklın, hâlâ amaçlarından vazgeçmediği, ilk ve en sorunsuz
gördükleri plânı yani havada yakalama kurgusunu fırsatını bulur bulmaz
uygulamaya koyması, bizim paranoyamız mı?
Biz takip ediyoruz, onlar da takip edildiklerini
biliyorlar.
Ve biz, onlar hazır olamasınlar diye daima hazırız!
Bir not
Şunu unutmayalım ve 2016’dan bugüne yeniden ve
yeniden iyi görelim:
15 Temmuz, bir sokak savaşı değildir!
15 Temmuz, bir gerilla mücadelesi hiç değildir!
Birileri 15 Temmuz ile iç savaş çıkmasını o gün
nasıl istemişler ve milletimiz izin vermemişse, bugün de bu kaosun oluşumuna
milletimiz basiret ve firâseti ile izin vermeyecektir.
Çünkü 15 Temmuz, bir kalkışma iken, milletimizin
devleti ile bütün olarak işgal girişimine izin vermemesi hareketi şeklini
almıştır.
Milletimiz sokağa döküldüğünde sokak eylemi
yapmamıştır.
Egemenliğimizi sokakta teslim almak isteyenlere karşı,
anayasal hakkını kullanarak güvenlik güçlerimiz ile birlikte izin vermemiş ve
terör örgütü mensuplarını adalete teslim
etmiştir!
Olağanüstü bir süreç, olağan bir şekilde sonuçlandırılmıştır!
Bu asil mücadeleye gölge düşürecek davranış ve
sözler, sadece 15 Temmuz’a yönelik psikolojik operasyon peşinde koşanlara
malzeme verir.
Bu millet nerede, ne zaman, ne yapacağını bilir!
Asildir, konuşmaz…
Bu ülkede milletimize karşı tekrar kirli düşünceler
içinde olanlar bilmeliler ki, Devletimizin yargısı ve güvenlik güçleri,
Milletimize ve Devletimize sâdık şekilde gereken cevabı verir.
Milletimiz de Devletimizin ardında dimdik durur!