15 Temmuz’la helâlleşmek, FETÖ ile mücadeleye mâni olmaz

Biliriz, uyuşturucu operasyonlarında polisin derdi, işin başındakileri yakalamaktır, torbacılarla pek de uğraşmazlar. Burada ise torbacılıkla bile kıyaslanamayacak, tamamen yanlış itikâdî sebeplerle yanlış yönlendirilmiş sade vatandaştan bahsediyorum. Yakalandıktan sonra pişmanlıktan yararlanan örgüt sorumlusuna verilen şansı, hak edene verelim. Bu, FETÖ ve onun yoluna ışık tutmaya devam eden muhalefetle mücadeleye mâni olmaz. Kaybetmeyiz…

5 yıl geçti üzerinden. Tarihî olaylar arasında yeni sayılsa da Türk siyâsî tarihi açısından en önemli gecelerden biriydi 15 Temmuz. Tarihe mâl olacak onlarca, yüzlerce hikâye ve koskoca bir aldanmışlık tecrübesi bıraktı bizlere. Artık Türk tarihi, “15 Temmuz öncesi ve sonrası” olarak anlatılacak ders kitaplarında.

Hükûmet, bu hain darbe girişiminden sonra, kimsenin inkâr edemeyeceği bir güç kazandı. Eğer Erdoğan karşıtı biri olsaydım, darbe girişimine “Tiyatro” diyenlere destek amacıyla onlarca yazı yazabilirdim. İşlenen bir suçun faili aranırken, “Bu kimin işine yarar?” diye düşünülür zira. Sonuç olarak 15 Temmuz, siyâsî açıdan AK Parti ve Erdoğan’ın işine yaramış görünüyor. O gece, Erdoğan’ın haberi eniştesinden almış olması, MİT Başkanı’nın defalarca Genelkurmay Karargâhını ziyaret etmesine rağmen darbeyi önleyememiş olması, darbecilerin harekete geçiş saati, Hulûsi Akar’ın inandırıcı görünmeyen esaret saatleri, Erdoğan’ın bulunduğu otele yapılan başarısız baskın, bütün jetler havadayken Erdoğan’ın uçağının sağ salim İstanbul’a inebilmesi… Her biri soru işaretlerini güçlendirmek için kullanılabilecek önemli detaylar olurdu herhâlde. Ancak “Kontrollü darbe” iddiacılarını yalanlayabilecek onlarca delili de görmezden gelmek zorunda kalırdım.

Her şey bir yana, o gece Kılıçdaroğlu’nun, darbeciler henüz havaalanını kontrol ettikleri süreçte, tankları kapı önünden çektirip elini kolunu sallaya sallaya dışarı çıkması bile, siyâsî hasım olan Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında “Kim darbecilere daha yakın?” sorusuna verilecek cevabı netleştirmeye yeterdi herhâlde.

Evet, 15 Temmuz, 27 Mayıs’tan da, 12 Eylül’den de farklıydı. Alenen siyasetin tek tarafına düzenlenen bir darbe girişimiydi ve eğer muhalefet liderleri bu işin içinde değildiyse bile hedefte olmadıklarını bilecek kadar bilgi sahibiydiler.

Meselâ, “Tankların üstüne ilk ben çıkarım” diyerek siyaset yapan ancak o tankların bırakın üzerine çıkmayı, komutanları ile konuşarak yanından geçip kahvesini içmeye giden CHP liderini masum göstermeye hiçbir güç yetmez.

Mitinginde, “15’inden sonra her şey değişecek” diyen Akşener’in, darbe girişiminden bîhaber olduğuna kimse beni ikna edemez. Erdoğan’ın onlarca generali, yüzlerce rütbeli askeri, hayatlarının kararması pahasına kullanarak böyle kanlı bir girişime ikna etmiş olduğuna inanmak ise abesle iştigal olurdu herhâlde.

O askerler de kendilerini o kadar kaptıracaklar ki başarısız olacaklarını, yakalanacaklarını bile bile 250 cana kıyarken kılları bile kıpırdamayacak. “Tiyatrocu” tayfasına işte sadece bu sebeple kahkahalarla gülüp geçiyorum zaten.

Aldatılmış bir başbakanın, neredeyse tüm tabanını mutlu edecek şekilde, cemaat görünümlü terör örgütünün devleti işgal etmesine sebep olması, maalesef unutulamayacak bir hataydı. Erdoğan, bu hatayı telâfi etmeye çalışırken, gizli hücreleri bir bir deşifre olan terör örgütü, son bir hamle ve can havliyle 15 Temmuz’a mecbur kaldı. Darbecilerin Genelkurmay’ı yanına alamamış olması, başarısız olmaları için önemli bir sebepti şüphesiz. Darbenin bastırılmış olması, hem siyaseten Erdoğan’ı -kısmen- affettirecek bir hamle oldu, hem de devletin bekâsından başka derdi olmayan Devlet Bahçeli’yi olması gereken yere, iktidarın yanına taşıdı. Ancak, 17/25 Aralık yargı darbesi girişiminde takke düşüp kel göründükten sonra FETÖ’yü Hükûmet’i düşürmek için kullanma gayretleri affedilemeyecek bir ihanet girişimidir. Maalesef ki, aynı ihanet senaryoları bugün de her fırsatta değerlendirilmeye çalışılıyor.

FETÖ ağzıyla konuşan BAE misafirinden tutun da örgütün firari sanıklarının tümü sosyal medyadan Hükûmet’e yükleniyor, muhalefet de bunları muhatap kabul edip seçmeni organize etmeye çalışıyor. Boğaziçi direnişinde -sözde- tesettürlü bir kız çıkıp, AK Parti ve Hükûmet’e ağzına geleni söylüyor da kimse çıkıp “Bu okulda tesettürünle okumanı AK Parti’ye borçlusun” diyemiyor. FETÖ’nün deşifre olmamış “ablaları-ağabeyleri” sahada Millet İttifakı adına çalışırken, muhalefet “Siz de kimsiniz? Size ihtiyacımız yok” diyemiyor. Can Ataklı diye biri çıkıp saçma sapan, FETÖ senaryosu olduğu ayan beyan ortada olan bir iddia atıyor ortaya, kimse “Erdoğan Akşener’in yakınıyla kendisi mi konuşur? Haydi konuştu, telefonla mı konuşur?” diye sorgulamıyor.

Velhâsıl, herkes FETÖ’nün değirmenine su taşımaya devam ediyor. Hükûmet, -bence- bu operasyonlara kamuoyunu tatmin edecek cevapları vermekten uzak. Bu bir taktik de olsa, şimdilik doğru görünmüyor bana. Her şeye rağmen, ayakta kalmak için FETÖ ile gerçekten savaşacak kadrolara ihtiyaç var.

Nasıl 28 Şubat’tan zarar görenler AK Parti’yi iktidara taşıdıysa, FETÖ’den zarar görenlerin de Erdoğan’ı iktidarda tutabileceği hesap edilmeli. Ceza almadığı hâlde mesleklerinden -tedbiren- atılanlarla tedbirli bir şekilde helâlleşmenin yolları aranmalı. FETÖ’nün cemaat yüzüne aldananlar için pişmanlık hakkı tanınmalı. Gerçekten suçsuz olan, suçunun farkına sonradan varan, 15 Temmuz’a fiilen katılmamış olanlara mağduriyetleri derecesinde şefkat gösterilmeli. Ki o kişilerin ana-babası, eşi-çocuğu, kardeşi-yeğeni, amcası-dayısı, kısaca mağduriyetten etkilenen her bir isim için onlarca kişinin tekrar kazanılması ihtimâli göz ardı edilmemeli.

Biliyoruz ki, bu kesimin önemli bir çoğunluğu, zamanında AK Parti seçmeniydi. Yurdun çeşitli yerlerinde gazi olmuş polis-asker FETÖ mağdurları, Gülen’e güvendikleri için kelle koltukta görev yapmadılar; dertleri vatandı. İzin verelim, Erdoğan’a küfretmek yerine vatan için dertlenmeye devam etsinler.

Biliriz, uyuşturucu operasyonlarında polisin derdi, işin başındakileri yakalamaktır, torbacılarla pek de uğraşmazlar. Burada ise torbacılıkla bile kıyaslanamayacak, tamamen yanlış itikâdî sebeplerle yanlış yönlendirilmiş sade vatandaştan bahsediyorum. Yakalandıktan sonra pişmanlıktan yararlanan örgüt sorumlusuna verilen şansı, hak edene verelim. Bu, FETÖ ve onun yoluna ışık tutmaya devam eden muhalefetle mücadeleye mâni olmaz. Kaybetmeyiz…