15 Temmuz görünümlü Gazze olayı

Teröristan ile birleşmiş bir güneydoğuda, bölgede yaşayan kardeşlerimiz PKK, FETÖ ve İsrail eliyle İsrail’in kontrolüne sokulacaklar ve Gazze’dekiler gibi direnmeye kalkınca da akıbet bakımından da Gazze’dekiyle aynı duruma duçar olacaklardı. Bugün Irak ve Suriye’nin kuzeyinde ABD ile İsrail’in desteğini alan PKK-YPG terör örgütü, Gazze’dekine benzer zulümleri hâlen yapıyor. Göçe zorlama deseniz, var. Cinayet, işkence deseniz, var. Yağma, gasp deseniz, var. Her türden şer mevcut zaten.

MUHTEMELEN itiraz kastıyla söylenecek olsa da meraktan sorulduğunu varsayarak, şu sorunun cevabını vermeye çalışayım: “Gazze şunun şurasında ne zamandan beri konuşuluyor; 15 Temmuz olalı ise kaç sene oldu. 15 Temmuz’la Gazze olayının ne alâkası var?” 

Bizim işimiz perdede gösterileni değil, perdede gösterilenin arka plânını görüp sizlere sunmak. Evet, hakikaten de görünümde 15 Temmuz, “FETÖ” adı verilen terör örgütünün üniformalı uşakları aracılığıyla bir darbe girişimiydi. Şimdi tam da bu görüntüyü yırtıp atacak sorularımızı ifade ederek cevaplarımızı da verelim…

FETÖ senelerce din çalışmasını, yoksullara yardımı veya öğrencileri hak etmedikleri liselere, üniversitelere, polis akademilerine, harp okullarına yerleştirip daha sonra da bu yerleştirdiklerini belli makamlara getirerek kendi istikametinde alıkoyma işlevini yürüttü. Peki, bunu niçin yaptı? Sadece başbakanları yahut cumhurbaşkanlarını belirlemek üzere bir darbe yapmak için mi?

Eğer amaç bu olsaydı, çok daha önce bir siyâsî parti kurarak bunu yapmak daha kolay, daha konforlu olurdu. Madem bu kadar çalışıyorsunuz, madem bu kadar hizmet etmeyi seviyorsunuz, halk da çalışanı ve kendine hizmet edeni sevdiğine göre, seçimlerde “1” numaralı parti daima bu niteliklere sahip olan sen olursun. Ancak bu örgütün amacı şöyleydi: Türkiye’nin inancıyla, medeniyetiyle ve kültürüyle oynayacak şekilde etkili ve yetkili tüm yapılara sızıp onları kontrol edilebilir hâle gelmek. 

İnancımızın zulme, zalime yani haksızlığa karşı çıkmak, hakkın ve hakikatin peşinden gitmek gibi özelliklerini yok edip, affedersiniz, bizleri “hayvan” hâline getirmek niyetiyle ne dinî, ne ahlâkî, ne de insanî olarak nitelenebilecek yöntemleri uyguladılar. Peki, bizleri hayvanlaştırarak ne elde etmeyi ummuş olabilirlerdi ki?

ABD’deki bir gösteride öğrenciler şöyle bir pankart açmışlar: “Bütün dünya Siyonistlerin işgali altında, Gazze hariç!” 

Bu pankartın doğruluğuna bütün kalbimle iştirak ederken, bir istisnayı daha eklemek isterim: İşgal altında olmayan diğer ülke, Türkiye’dir. Eğer 15 Temmuz’da FETÖ, ABD ve İsrail şebekesi başarılı olsaydı, şu anda her türlü mücadeleyi vererek engellediğimiz o hakkında konuşulan teröristan, daha önce rahatlıkla kurulmuş olacak ve Türkiye’nin güneydoğusu, toplumda bizzat devlet eliyle uygulanacak bir algı yönetimi süreciyle İsrail’e devredilecekti. 

Bunları engellemek için hiç kimse karşı çıkmayacak mıydı? Elbette karşı çıkanlar olacaktı. Onların başına gelecek olanlar ise tarihten yakînen aşina olduğumuz, 1926’da İskilipli Atıf Hoca’nın, 1961’de Adnan Menderes’in, 12 Eylül sonrası 1980’de Mustafa Pehlivanoğlu’nun, 2009’da Muhsin Yazıcıoğlu’nun başına gelenlerden daha azı olmayacaktı. Kontrol etmiş olacakları medya, mahkeme ve de silahlı güçlerle her türlü pisliği, ahlâksızlığı ve suçu asla kılları kıpırdamadan, rahatlıkla yapacaklardı. Bizler de, “Meğer adamlar ne kadar kötülermiş, yıllarca bunları lider bildik, peşlerinden gittik” bile diyecektik belki de. Bu, maalesef bilinen ve hatta tecrübe de edilmiş bir şey. Aynı zihniyetin ürünleri Sultan İkinci Abdülhamid Han’a da aynısını yaptılar. Bugün hayırla yâd edenlerin çoğu, onu bir zamanlar yapılan iftira propagandalarının sonucu olarak “Kızıl Sultan” diye bildiler.

Darbeler hep dış güçlerle yapılmış ve yukarı ismi geçenlerin binlerce kat fazlasını vatandaşlara yaşatmış olsalar da Gazze’ye dönüşme nasıl olabilirdi?

Teröristan ile birleşmiş bir güneydoğuda, bölgede yaşayan kardeşlerimiz PKK, FETÖ ve İsrail eliyle İsrail’in kontrolüne sokulacaklar ve Gazze’dekiler gibi direnmeye kalkınca da akıbet bakımından da Gazze’dekiyle aynı duruma duçar olacaklardı. Bugün Irak ve Suriye’nin kuzeyinde ABD ile İsrail’in desteğini alan PKK-YPG terör örgütü, Gazze’dekine benzer zulümleri hâlen yapıyor. Göçe zorlama deseniz, var. Cinayet, işkence deseniz, var. Yağma, gasp deseniz, var. Her türden şer mevcut zaten. 

Başka ülkeler, kardeşler, bizim yanımızda olmayacaklar mıydı peki? Bu sorunun cevabı da tabiî içler acısı. Cevap tek cümle: “Bugün Gazze’nin yanında olabiliyorlar mı ki o gün bizim yanımızda olabileceklerdi?”

15 Temmuzlar olmasın, Gazze olayları yayılmasın, tekrar etmesin diye yapacağımız ve hiç de zor olmayan çok şey var. Öncelikle işimizi ve görevimizi özenli, dikkatli ve kaliteli şekilde yapacağız. Bu şekilde yapmayanı en yakınımız dahi olsa hoş görmeyecek, aksine “Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker” yapacağız. Özellikle yakınlarımıza doğru, düzgün ve iyi iş çıkarmaları için adeta baskı uygulamalıyız. Plânlama, organizasyon ve birlikte hareket etmek gibi konularda eksiklerimizi, yanlışlarımızı ve hatalarımızı hızla gidermeli ve olumlu biçimde gelişmeliyiz. Dayanışmamıza ve yardımlaşmamıza engel olan ne varsa, hangi özelliğimiz veya zafiyetimiz birliğimize zarar veriyorsa tez vakitte ondan temizlenmeli, hatamızı düzeltmeliyiz. 

Bilmeliyiz ki, İsrail gibilerinin zulmünden korunabilmek için, onlardan daha güçlü ve muktedir olmak zorundayız. Bu bilinci bütün çevremize, yakınlarımıza ve genel anlamda tüm topluma yaymalıyız.