14 Mayıs gecesi balkonun önünde buluşalım mı?

14 Mayıs gecesi, 15 Temmuz’da çıktığım gibi çıkacağım evimden. Balkonun önünde buluşalım mı?

ARTIK heyecan sardı.

Çok uzatmamak lâzım.

Zaten ne kadar sündürürsek sündürelim, uzamıyor.

Söz geldi, kapıya dayandı.

Vakit geldi, kapıya dayandı.

Sandık geldi, seçim noktalarına dayandı.

Bu arada yurtdışı temsilciliklerdeki oy kullanma süresi doldu.

Yurtdışındaki vatandaşlarımız, yüzde 60’a yakın oranda -ki oldukça yüksek- bir katılımla tercihlerini yaptılar.

Sıra bizde.

Anket yayınlayıp duruyorlar. Yazık!

Anketlere göre siyaset yapanlara ayrıca yazık!

Bu iş maalesef AK Parti’nin kuruluş yıllarında Türkiye’ye de yansıdı. Anket şirketleri bir sosyoloji okuma büyüteci olarak kullanıldılar. “Büyüteç” diyorum, zira söz konusu anketlerin gerçekleştirilmesi için para kaynağı aktaran her oluşum, kendisine göre nabız tutulmasını istedi.

Bu yüzden anketlere, anket şirketlerine ve anket anlayışına karşı oldum.

Anketin bir sosyoloji komisyonculuğu olduğuna inandım.

Komisyoncuları sevmem!

Komisyonu hiç sevmem!

Kıymetli yazarımız Prof. Dr. Orhan Yalçın’ın “sosyoloji” adlı uydurma bilimi insanlığın önüne koyanlara dair notlarını okuyorsunuzdur siz de. Onun bu anlamdaki notlarını çok önemli buluyorum. Var olsun!

O notlar önemli. Belki tekrar gibi geliyor olabilir ama tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var kesinlikle.

Sosyoloji ile ancak kazanmayı gerektiren averajlar hesaplanır. Yani sosyoloji bir matematik ve strateji aparatıdır. Bu yüzden şeytanîdir.

İnsanın zaaflarından faydalanmayı öngörür. Davranışlarını marjinal faydalar için kullanır.

Müslümanınsa sosyolojiyle işi olmaz. Zira Müslüman ahlâk üzere yaşamakla yükümlüdür. İslâm’da ancak helâl yaşamak vardır. Helâl rızık, adil paylaşım, erdemli toplum…

Yüzde 51, yüzde 53, yüzde 60, yüzde 98 helâl yaşanmaz. Yaşanacaksa yüzde 100 helâl yaşanır!

Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Seçiminde kritik eşiklerden bahsederken çok zorlanıyorum.

Anketlerle siyaset yapan, “Yüzde 51’i geçecek kadar vatandaşa ulaşalım, yeter” diye bakan bütün siyasetçilerden berîyim. Bu siyasetten utanıyorum.

Böyle bir siyasetle bu ülkenin ve de bütün dünya ülkelerinin insanlarını kandıran ve aldatan anlayıştan utanıyorum.

Anketlerle yalan söyleyenlerden utanıyorum.

Anketlerle yalan söyleyenlerin şahitliklerinin kabul edilmemesi gerektiğine inanıyorum.

14 Mayıs gecesi hezimeti yaşayacak olan bilmem kaçlı masanın “Oylarımızı çaldılar” yalanını yaşatmak için anketlerle algı oluşturmaya çalışmasına iğrenerek bakıyorum.

Ben okul zamanlarında da bilemeyip tahmin yürüterek işaretlediğim hiçbir soruyu doğru cevaplayamadım. Hangi anketle hangi anket şirketi gerçek kişiye, gerçek örnekleme ulaşabilir ki?

Benim zihnimin “tahminî hesabı” şöyle:

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde…

Erdoğan yüzde 70.

Kılıçdaroğlu yüzde 29.

İnce yüzde 0,5 olurdu, çekildi.

Oğan yüzde 0,5.

Milletvekilliği Seçiminde…

AK Parti yüzde 42.

CHP yüzde 21.

MHP yüzde 13.

HDP yüzde 8.

İP yüzde 5.

BBP yüzde 4.

YRP yüzde 3.

SP yüzde 1 (CHP listesinde olduğu için karışıklık yaşanacak).

VP yüzde 0,5.

Memleket Partisi yüzde 0,5.

Zafer Partisi yüzde 0,5.

Biliyorum, çok iyi salladım.

Temenni değil bu. Ama tarihe not.

Gelecek, DEVA, SP, DSP ve HÜDA-PAR başka partilerin listelerinden arzuladıkları milletvekili sandalyelerini alacaklar. Bir dönem daha milletvekili maaşı alacak GP, DEVA, SP ve DSP’nin vekilleri.

Türkiye’nin siyaseti için ne yapacaklarını kestiremiyorum ama kendilerine dokunulmaması için strateji ürettiklerine kaniyim. Özellikle de GP ve DEVA Partililerin. Zira dertleri başka: Yargılanacaklarından korkuyorlardı, dokunulmazlık alıp paçayı kurtarmanın peşindeler.

Ancak 15 Mayıs gününe tez elden önerim şudur: AK Parti, özellikle Devlet Bahçeli özelinde MHP’nin çok büyük desteğini aldı, alıyor. TBMM Başkanlığı’nı Devlet Bahçeli’nin işaret ettiği bir MHP’li vekile vermek çok önemli olacaktır.

Zira Devletimizin bekasına ve bağımsızlığına dil uzatan, ahlâksız, Meclis çatısı altında görgüden uzak yaşayan vekillerin hakkından bugüne kadar hiçbir AK Partili TBMM Başkanı gelememiştir.

***

Evet, sözü uzatmayacaktım ama uzadı gitti.

14 Mayıs gecesi, 15 Temmuz’da çıktığım gibi çıkacağım evimden.

Balkonun önünde buluşalım mı?